'Dosya: Koruyucu Aile Sistemi'

İslam’da Koruyucu Ailelik ve Dinî Hükmü

İslam kimsesiz ve muhtaç durumdaki çocukların korunması konusunda hassas olmayı öğütlemektedir. Koruyucu ailelik, zaman ve mekâna göre değişen nisbî bir hüküm olarak öne çıkmaktadır. Özellikle Avrupa ülkelerinde aile ortamından mahrum kalan Müslüman çocukların özel durumu Müslümanlar tarafından gözetilmeli ve ideal aile ortamında yetişmeleri sağlanmalıdır.

Koruyucu ailelik konusu, özellikle Avrupa’da Müslüman ailelerden alınan çocukların Müslüman olmayan ailelere verilmesi ile zaman zaman gündeme gelmektedir. Bu tür olayların sayısının artması ile konu Müslüman toplulukların da gündemine girmiştir.

İslam, toplumsal bir müessese olan ailenin oluşumu, gelişimi ve korunması amacıyla birçok temel kaideler koymuş ve bunlara büyük ehemmiyet vermiştir. Bu amaçla gerekli bütün ön tedbirleri almıştır. Ancak aile içi şiddet ve zulüm söz konusu olduğunda her zaman mazlum olanın yanında yer almayı ve haklı olanın hakkını savunmayı emretmiştir.[1]

Ailelerinden Alınan Müslüman Çocuklar

Olumsuz ferdî veya içtimai yaşam şartları sebebiyle çocuklarına bakmakta problem yaşayan ailelerin çocukları ve şiddet sarmalına yakalanmış çocuklar, koruyucu aile veya çocukları koruma kurumlarına teslim edilmektedirler. Sağlıklı ortamlarda bulunmayan çocukların -öz ailelerinin yanlarında bakımları sağlanamıyorsa, kendi aile ortamlarında öğretim ve eğitimleri yapılamıyorsa- sorumlulukları kısa veya uzun süreli olarak, ücretli veya gönüllü statüde devletlerin denetiminde paylaştırılıyor. Uygun aileler tespit ediliyor ve çocuklar bu ailelere teslim ediliyor.

Yapılan araştırmalara göre, Müslüman ailelerden alınan çocuklar kimi zaman Müslüman ailelere verilse de çoğunlukla Hristiyan inancındaki bakıcı ailelerin yanına yerleştirilmektedir. Farklı inanca sahip ailelere teslim edilen çocuklar, dil ve din bakımından tamamen farklı ortamlarda büyütülüyorlar. Koruyucu aile olma özelliğine sahip ya Müslüman aile bulunamıyor ya resmî dairelerce yeterli görülmüyor ya da Müslüman aileler dinî algıları nedeniyle koruyucu aile olmayı istemiyorlar. Bu yazıda dinimizin evlat edinme ve koruyucu aile olma gibi konulara nasıl baktığına dair bilgiler arz etmeye çalışacağız.

İslam’da Evlat Edinme

İslam’dan önceki dönemlerde Arap kabilelerinde evlat edinme yaygın bir uygulama olarak vardı. Dolayısıyla günümüzdeki içeriğiyle koruyucu ailelik şekline Kur’ân-ı Kerîm’de ne de sünnette yer almaktadır. Biz kısaca evlat edinme konusuna değindikten sonra koruyucu ailelik konusunu ele alacağız.

İslam’da çocuk, prensip olarak kadının evli bulunduğu erkeğe nispet edilir. Doğuran kadın, annesi; nikâhlı koca da babası olur. Bu yüzden, evlatlık anlamına gelen Arapça “da’y” tabiri, nese bir başkasına ait olan çocuğu bir başkasına nispet etmek anlamına gelir. İslam’dan önce Araplar ara sında evlat edinme anlayışı vardı. Cahiliye devrin de evlatlık, nesep, evlenme, boşanma, miras, sihrî hısımlık (evlilik yoluyla akrabalık) gibi konularda öz çocuk gibi hükümler doğururdu.[2] Bunu Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in kendisine risalet görevi verilmeden önce Zeyd (r.a.)’ı evlat edinmesin den biliyoruz. Evlat edinmenin kaldırıldığına dair “Evlatlıklarınızı da öz oğullarınız gibi saymanızı meşru kılmamıştır. Bunlar sizin dillerinize doladığınız boş sözlerdir.”[3] ayeti ile “Muhammed içinizden herhangi bir adamın babası değil, Allah’ın elçisi ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi bilendir.”[4] ayeti nazil olunca, Hz. Peygamber (s.a.v.), Zeyd (r.a.) ile aralarındaki evlatlık (tebenni) olayına Allah’ın emri üzerine son vermiştir.

Ayetlerden de anlaşılacağı üzere evlat edinilen çocuk, öz evlat gibi kabul edilemez ve miras vb. haklardan yararlanamaz. İslam’a göre çocuk, ancak kadının evli olduğu erkeğe nispet edildi ğinden kendisini dünyaya getiren annesine ve onun nikâhlı eşi olan babasına nispet edilebilir.

Dolayısıyla evlat edinmedeki mahzurlu olan temel mesele, öz evladı yerine konarak hukuki birtakım sonuçlar doğurmasıdır ki bunların başında nesep, mahremiyet, miras vb. konular gelir.

İslam’da Çocuklar, Kimsesizler ve Muhtaç Durumdakilerin Korunması

Dinimiz evlat edinmeyi yasaklamış ama yetimlere, kimsesizlere, yolda kalmış çocuklara bakma ve sahip çıkma noktasında çok önemli tedbirler almış ve teşviklerde bulunmuştur. Bu tedbir ve teşvikler ise koruyucu aileliğe mesnet teşkil etmiştir. İslam dini özellikle zayıfların hakkını korumada daha titiz davranılmasının gerektiğini ayet ve hadislerle vurgulamıştır. Bu zayıfların başında küçük çocuklar gelmektedir. Bu çocuklar içerisinde de en zayıf olanları kuşkusuz aile ortamından uzak, yetim ve yoksul, kimsesiz çocuklardır.

Çocukların bakım ve gözetimleri elbette kendi aileleri tarafından karşılanmalıdır. Fakat her çocuk için bunu söylemek mümkün değildir. Böyle zamanlarda çocuklara nesep cihetiyle yakın olan veli ve vasileri bu görevi üstlenir. Veli ve vasilerin bulunmadığı durumlarda ise bakıma muhtaç çocukların bakımını devletin kendisi yüklenir. Çünkü “Velisi olmayan kimsenin velisi devlettir.” hadisi bunu ifade etmektedir.

Korunma ve himayeye muhtaç çocuklara veli ya da vasitayin edilirken bu görev yakın akrabalara ön celik hakkı verirse de devlet ehliyetli yabancı kimselere de velayet izni verebilir. Yeter ki böyle çocuklar, sokakta kalarak ahlaksız, mutsuz, cemiyetin başına problem çocuklar olmaktan kurtulmuş olsunlar.[5] Dinimiz yetim ve kimsesiz çocukların bakımevi gibi yerlerden ziyade aile ortamında himaye edilmesini gündeme getirmiştir. “Sana yetimler hakkında soruyorlar. De ki: ‘Onları iyi yetiştirmek (yüz üstü bırakmaktan) daha hayırlıdır. Eğer onlarla birlikte yaşarsanız, (unutmayın ki) onlar sizin kardeşlerinizdir.’”[6] ayeti bu hassasiyeti gösteren örneklerden biridir. Âyet-i kerîmede geçen “eğer onlarla birlikte yaşarsanız” tabirinin yetim lerle haşır neşir olup, onlarla aynı mekânı paylaşmayı ifade ettiğini söyleyebiliriz.[7] Konu ile alakalı olarak Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de şöyle bu yurmuştur: “Müslümanlar arasında en hayırlı ev, içinde kimsesiz çocuğun (yetim-öksüz) bulunup ona iyi muamele edilen; en kötü ev de yetim ve öksüze kötü muamele edilen evdir.”[8]

Müslüman Toplumlarda Kimsesiz Çocuk Bakımı

Bütün bunlar gösteriyor ki yetim ve kimsesiz çocuklar, bir bakıcı aile yanında, tam bir ailevi ortamda himaye edilmelidir. 19. yüzyıla gelinceye kadar Osmanlı toplumunda da korunmaya muhtaç çocuklara bakım evlerinde değil, geçici evlatlık sistemiyle, gönüllü ailelerce bakılırdı.[9]

İslam hukukunda çocukların bakımı ile alakalı olan başka bir uygulama da hidânedir. Hidâne, küçüğün ve bu hükümde olan kimselerin gerektiği şekilde büyütülüp yetiştirilmesi, korunup göze tilmesi ve eğitilmesi amacıyla kanun koyucunun belli şahıslara tanıdığı hak, yetki ve sorumluluğu ifade eder. Bu hak ve sorumluluğu üstlenen kişiye hâdin/hâdine denir.[10]

Ebeveynlerden birinin veya her ikisinin ölümü ya da ayrılıkları sebebiyle yuvanın yıkılması hâlinde, çocukların bakımı, korunup yetiştirilmeleri ve terbiyeleriyle ilgili olarak bir kişi görevlendirilir; böylece çocuk bedenen ve ruhen sağlıklı yetişmiş olur.[11]

İslam’da Koruyucu Aileliğin Hükmü

Bütün bu anlatılanlardan sonra koruyucu ailelik hakkındaki dinimizin hükmü konusunda ise şunları ifade edebiliriz:

Koruyucu aileliğin hükmü nisbîdir. Zaman ve şartlara göre değişebilir. Avrupa’daki özel durum göz önüne alındığında koruyucu aile olmak bir ve cibedir. Zira Müslüman ailelerden alınan çocukların farklı din ve ideolojileri benimseyen ailelere verile rek asimile olmalarının önüne geçilmelidir. Bütün Müslümanlar bu durumdan sorumludurlar ve konuyu gündemlerine almalıdırlar.

Koruyucu ailelik konusunu iki kategoride ele almak gereklidir: Ergenlik çağı öncesi, ergenlik çağı sonrası.

Ergenlik çağı öncesinde küçük çocukların toplum içinde sağlıklı bir gelişim ve davranış içerisinde büyümeleri, sırf fizyolojik ihtiyaçları karşılanmakla değil, aile ortamında merhamet, sevgi ve şefkat atmosferinde, anne-baba sevgisini tattırmakla mümkündür. Dolayısıyla Müslüman aileler, bu çocukları koruma altına almalıdırlar.

Ergenlik çağı sonrasında ise böyle gençler ku rumsal nitelikli yatılı yetiştirme yurtlarında barındırılmalıdır. Bunun için de böyle kurumların acilen açılması gerekmektedir. Fakat yurtlar açılıncaya kadar buluğ çağından sonra da bu çocuklar yine bu ailelerin yanında kalmaya devam etmelidir. Bunda zorunluluk vardır. Zira çocuklar için bu dönem, dinî ve kültürel değerlerin kazandırıldığı en verimli zaman dilimi olduğu gibi, zayi olmalarına da sebebiyet verecek en tehlikeli dönemdir.

Dikkate Alınması Gereken Hususlar

Koruyucu aile olmada karşımıza çıkan mali hukuki hususlarla mahremiyet konusunda ise şu hususlar dikkate alınmalıdır: Cahiliye dönemindeki evlat edinme uygulamasına İslam son verdiği için aileler bir çocuğu alıp kendi nüfusuna geçirerek evlat edinmemelidir. Çünkü birçok mahzurlu durum orta ya çıkar. Örneğin, çocuk büyüdüğünde mahremiyet şartlarına uyma zorunluluğu devam eder; ailenin gerçek çocukları miras vb. haklarından tam olarak yararlanamaz.

Koruyucu aileye teslim edilen çocukların bakımları ergenlik çağına kadar yapılmalıdır. Çünkü mahremlik meselesi söz konusudur. Çocuk daha bebek iken -imkân varsa- kendisini alan anne tarafından emzirilerek süt evladı yapılmalıdır. Şayet bulûğa ermesine rağmen evde bakımına devam edilecekse, İslam’ın koymuş olduğu mahremiyet şartlarına azami riayet edilebilecek bir ev ortamı gereklidir. Örneğin kız ise aynı yaşa yakın bir kız çocuğunun olması veya erkek ise aynı yaşa yakın bir erkek çocuğunun bulunması gibi.

Dipnotlar

  1. FETÂVÂ. IGMG Din İstişare Kurulu Araştırma ve Kararları – I, “Koruyucu Aile – Almanya Örneği” bölümü, s. 164-177, PLURAL Yayınevi, Köln, 2020
  1. http://fikih.ihya.org/islam-fikhi/evlat-edinme.html
  2. Ahzâb suresi, 33:4
  3. Ahzâb suresi, 33:4
  4. Dr. İbrahim Canan, Kütüb-ü Sitte Muhtasarı, 2/517-5
  5. Bakara suresi, 2:220
  6. Abdurrahman Kurt, İslam’ın Koruyucu Aileye Bakışı, Uludağ Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi Dergisi, 1994, 6/6/177
  7. İbn Mâce, Sünen, 2/1213
  8. Abdurrahman Kurt’un yukarıda geçen makalesi.
  9. Dr. Ali Bardakoğlu, “Hidâne”, DİA, XVII, s. 467
  10. Muhammed El-Üsrüşeni, İslam Hukukunda Çocuklarla İlgi li Hükümler, Cihan Yayınevi, 1984, 107

Mehmet Hulusi Ünye

Kayseri Yüksek İslam Enstüsünden mezun olan Mehmet Hulusi Ünye, vazilik ve müftülük vaziferlerinde bulunmuştur. Avrupa’da uzun süre imam-hatiplik yapan Ünye, son olarak fetvadan sorumlu IGMG İrşad Başkan Yardımcılığı görevini sürdürmüştür.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler