'"Engellerin Ötesinde"'

“Engellilerin de Toplumun Bir Parçası Olduğunu Göstermek İstiyorum”

Almanya’nın Hamburg şehrinde yaşayan Erdin Çıplak, sosyal medyada “Mr. Blindlife” ismiyle paylaşımlar yapan görme engelli bir içerik üreticisi. Kendisiyle Perspektif’in “Engellerin Ötesinde” serisi için görüştük.

Kendini tanıtır mısın? Örneğin boş zamanlarında neler yaparsın?

37 yaşındayım ve Sosyal Hizmetler mezunuyum. Şu anda içerik üreticisi veya “influencer”ım. Kanuna göre körüm ve yüzde 2 oranında bir görme yeteneğine sahibim. Herne’de doğdum, Hamburg’da büyüdüm. Boş zamanlarımda Taekwon-Do yapıyorum.

Arkadaşların ya da ailen seni nasıl tanımlar?

Arkadaşlarım veya aile üyelerim beni hararetli, kendini adamış ve bazen çok düşünceli olarak tanımlarlar. Ayrıca bir şeyleri değiştirmek istediğimde burnumun dikine gittiğimi söylerler.

Başkalarının bilmediği veya duyduklarında şaşırdığı bir süper gücün var mı?

Bir süper gücüm ya da insanları şaşırtabilecek bir özelliğim yok, aslında herkes gibi bir insanım. Ancak bir engelliyken dövüş sanatıyla uğraşmam birçok kişiyi şaşırtıyor. Nasıl başarabildiğimi merak ediyorlar. Benim düşünceme göre herkes istediğini yapabilir. Araba bile kullanıyorum. Tabii ki kamuya açık yollarda değil, kapalı alanlarda, yarış pistlerinde ve yanımda görebilen biriyle birlikte.

Yani insanların aslında yapamayacağımı düşündükleri şeyleri yapıyorum. Bunlar bence sadece insanların zihinlerindeki duvarlar. Bununla birlikte duyma konusunda oldukça iyiyim. Çünkü A noktasından B noktasına giderken duyma yetime ihtiyaç duyuyorum.

YouTube ve sosyal medyada “Mr. BlindLife” adıyla günlük yaşamından videolar paylaşıyorsun. İçerik üretmeye nasıl başladın ve o zamandan beri hayatında neler değişti?

Körler ve görme engelli insanlara yönelik bir okula gittim. O zamanlar engellilik konusu benim için o kadar önemli değildi çünkü okuldaki herkesin bir engeli vardı. Bu yüzden aslında engelim normaldi.

Okul zamanımdan sonra Hamburg’da Uygulamalı Bilimler Yüksekokulu’nda sosyal hizmetler okumaya başladım. Ancak okuldan artık destek almıyordum ve bu nedenle aslında ne kadar kötü gördüğümü fark ettim. Âdeta tamamen başıboş kalmıştım ve okulun korunaklı bir alan olduğunu anladım. Okulda herkes engeliyle nasıl başa çıkması gerektiğini biliyordu. Ancak üniversitede her profesör ihtiyaçlarına yanıt vermiyordu. Benim için o dönem bir şok dönemiydi.

Türkiye’de yurtdışı semesteri yapmak istedim, ancak üniversitem bunu istemiyordu. Bu konuda çok fazla tartışma yaşadık. İngiltere veya Amerika’ya gitmemi istediler. Ben de kafama koyduğumu yapabildim. Burnumun dikine gittim yani. Bir şey istiyorsam, gerektiğinde tüm üniversiteye karşı bile olsa savaşırım.

Bursa’da yurt dışı semesteri yaparken gerçekten yüzde 2 ile ne kadar kötü gördüğümü fark ettim. Türkiye’de her şey farklı, Almanya’daki gibi değil. Bir de o zamanlar baston kullanmıyordum. Üniversite eğitimimin başından itibaren yardımcı araçlar aramaya başladım ve bana hiç yardımcı olmayan ürünler satan bir yardımcı araç şirketine körü körüne güvendim.

Özetlemek gerekirse: Okuldaki korunaklı ortamdan çıkıp üniversiteye girmek, yurtdışı dönemi, yardımcı araç şirketi sorunu… Bunlar gerçekten kötü gördüğümü fark ettiğim, kendime yardım etmem gerektiğini veya her zaman başkalarından yardım bekleyemeyeceğimi anladığım anlardı.

Doğuştan bir engelinizin olması, onunla nasıl başa çıkılacağını otomatik olarak bileceğiniz anlamına gelmiyor. Hayatımdaki tüm bu anlardan sonra kendimle ve engelimle ilgilenmeye başladım. Kendimi sorgulamaya başladım: Neyi görüyorum, neyi görmüyorum? Hangi göz hastalıkları var ve benim rahatsızlığım tam olarak hangisi? Ardından fark ettim ki, benim gibi birçok insan da aynı durumu yaşıyor. Ancak o dönemde Almanca konuşulan bölgelerde bu konuyla ilgilenen neredeyse hiç fenomen yoktu. İngilizce konuşulan alanlarda ise birçok fenomen vardı. Bu yüzden kendime şunu sordum: Neden Almanya’da bu tarz içerikler yok?

2014 yılında Mr. BlindLife olarak YouTube ve Instagram‘da içerik üretmeye başladım. TikTok ise Ekim 2020’den sonra geldi. Amacım kötü gördüğümü, ancak yine de A noktasından B noktasına -ara sıra kaybolsam da- gidebildiğimi göstermekti.

TikTok sayesinde videolarım patladı. O zamana kadar YouTube’da sadece 4.000 abonem vardı, çünkü insanlar veya belki de algoritma videolarıma gerçekten ilgi duymamıştı. TikTok sayesinde videolarım viral hâle geldi. Bu da son iki yılda hayatımın bu kadar değişmesine yol açtı. Şimdi bu kelimeyi pek sevmesem de “influencer” hâline geldim ve bu benim işim oldu.

Karakter olarak da çok değiştim. Aslında aşırı utangaç bir öğrenciydim. Diğerleri görebilirken ben göremiyordum. İnsanlara daha açık olmam ve problemlerimi onlarla iletişim kurarak paylaşmam gerektiğini fark ettim. Utangaçlığımı bıraktım ve içe dönük bir insandan dışa dönük bir insana dönüştüm.

Videoların hakkında nasıl geri dönüşler alıyorsun?

Yorumların çoğu oldukça olumlu. Birçok insan bir görme engelli olarak ne yapabileceğimize ve bir körün sadece kör olmadığına şaşırıyor. Görme engeli veya düşük görme şekilleri birbirinden farklılık arz edebiliyor. Görme engeli, bir gözlük takarak her şeyin düzeldiği anlamına gelmiyor. Birçok insan aslında bu konunun ne kadar çeşitli olabileceğini anladı.

Birçok insan da “yol gösterici şeritler”in ne olduğunu öğrendi. Yol gösterici şeritler, körler için yönlendirme hatları ve üzerine basılmaması veya boş bırakılması gerekiyor. Örneğin bizi tren istasyonlarında yönlendirmeye yarıyorlar. Bu şeritler Türkiye’de de mevcut ama ne yazık ki üzerine araçlar park ediyor.

Bazen nefret yorumları da oluyor. Bazıları benim sadece kör taklidi yaptığımı iddia ediyor veya bazıları kör insanların hiçbir şey yapamayacağını, sadece evde kalmaları gerektiğini düşünüyor. Bazıları da videoların altındaki yorumları nasıl okuyabildiğimi merak ediyor.

Türkiye’deki eğitim dönemi nasıldı? Neler yaptın?

Bursa’da İl Sosyal Hizmetler Müdürlüğü ve Çocuk Esirgeme Kurumu’nda çalıştım. Bu süreçte özürlü kimlik kartlarının düzenlenmesi gibi konularla ilgilendim. Aynı zamanda ebeveynlerin çocuklarını yanlarında tutup tutamayacakları gibi gençlik hukuku konularında çalıştım.

İş yerime gitmek oldukça zordu. Trafik ışıkları olmayan kavşaklardan geçmek, araçların yaya geçitlerinde durmaması gibi zorluklarla karşılaştım. Ayrıca tabii ki yüzde 2’lik görme yeteneğim ve bastonum olmadan şehir merkezinde olduğum için işler biraz karışıktı. Yolun karşısına geçemediğim zamanlarda insanlara yardımcı olup olamayacaklarını sordum ve her zaman bana yardım ettiler.

İş yerine gidiş geliş yolculuğumdan sonra tamamen bitmiş hissediyordum çünkü bir şekilde yol bulabilmek için çok daha fazla çaba sarf etmem gerekiyordu. Türkiye’de Almanya’ya göre çok daha fazla gün ışığı var. Gözlerim güneşe karşı hassas olduğu için bu durum benim için bir zorluk oluşturdu, zira ben güneşli bir günde normalden çok daha kötü görüyorum. Güneş gözlüğü beni güneşten korusa da böyle havalarda yüzde 2’lik görme yeteneğim daha da azalıyor.

Peki “engellilik” kelimesini nasıl tanımlarsın? Bu terimi kendin için kullanıyor musun?

Gerçek şu ki, ben bir engele sahibim. Gözlerim tam olarak işlevsel değil. Tabii ki toplum engelsiz olmadığı için engellendiğimi söyleyen insanlar var ve bu doğru. Örneğin banka makinelerini her zaman mükemmel bir şekilde kullanamıyorum çünkü bunların akustik bir geri bildirimi yok. Bununla birlikte, benim görüşüme göre engellilik kelimesini tamamen ortadan kaldıramayız.

Eğitim alanında genelde “engel” yerine bir “kısıtlama”dan bahsedilse de benim için “kısıtlama” ya da “engel” kavramları önemli değil. Engelliliğimi gizlemek istemiyorum, o var ve bana ait. Ayrıca bu terimleri konuyla hiç ilgisi olmayan insanlara açıklamak da çok zor.

Bununla birlikte hoşlanmadığım bir terim de “özel ihtiyaçları olan insanlar”, İngilizce tabirle “special needs” ifadesi. Bence bu ifade bir saçmalık! Engelli olduğumu söylediğimde bu ifade hemen anlaşılıyor. Eğer tekerlekli sandalyede oturuyorsam, “mobilite açısından kısıtlanmış durumdayım” demek yerine tekerlekli sandalyede oturduğumu söylerim. Bu bir gerçek ve direkt olarak da görülebiliyor.

Yani “engelli” ifadesiyle bir sorunum yok. Bu durumu başka bir şekilde ifade etmeye çalışmanın kötü olduğunu düşünüyorum. Neden sürekli olarak terimi değiştirmek yerine konuyu doğrudan açıklamayalım ki?

Günlük hayatını kolaylaştıran hangi araçları ve uygulamaları kullanıyorsun?

Bastonumun yanı sıra en büyük yardımcı tabii ki akıllı telefon. Akıllı telefon kamerasını bir büyüteç olarak kullanabilirsiniz. Ayrıca oldukça beğendiğim birkaç uygulama var. Örneğin Prizmo Go uygulamasıyla kitap sayfalarını fotoğraflayabilir ve ardından okutulmasını sağlayabilirsiniz. Bu uygulama diğer dillerde de çalışıyor. Ampelpilot uygulamasıyla, sokağın veya bir kavşağın yanında durduğunuzda telefonu göğsünüzün önüne tutarsınız size trafik lambasının kırmızı mı yoksa yeşil mi olduğunu söylüyor. Ne yazık ki her trafik lambasında akustik sinyal yok.

Ayrıca Apple’da kapı gibi eşyaları tanıyabilen bir uygulama var. Ancak hata oranı hâlâ o kadar yüksek ki bununla gerçekten aktif bir şekilde çalışamıyorum. Gelecek yıllarda bunun değişeceğini düşünüyorum.

Her zaman güncel kalmaya ve mümkün olan her şeyi denemeye çalışıyorum, çünkü birçok insan düzenli olarak bana yardımcı araçlar hakkında sorular soruyor. Belki bir yardımcı araç danışmanı değilim, ama bunu bir tür ağ çalışması olarak görüyorum.

Kendini en güçlü ya da en zayıf hissettiğin anlar hangileriydi?

En zayıf anım yurt dışında öğrenim gördüğüm dönemdeydi. Türkiye’deki ilk akşamdı. Öğrenci yurduna gelmiştim. Çok motive olmuş, iyi bir ruh hâlindeydim ve Bursa’daki pazar yerine gitmek istiyordum. Dışarı çıktığımda oldukça karanlıktı. Görme sorunum olduğunu biliyordum, ama sorun olmayacağını düşündüm. Yolda neredeyse bir çukura düşüyordum. Sonra pazarda kayboldum. Her yerde çok fazla ışık ve hareketlilik vardı. Bursa’yı hiç tanımıyordum. 2010 yılıydı ve iyi navigasyon uygulamaları da yoktu. O dönem akıllı bir telefonum bile yoktu.

Bu, korku ve zayıflık hissettiğim bir andı. Yurda nasıl döneceğimi bilmiyordum. Adresi bilmediğim için kimseye de soramadım. Sonunda başardım, biraz zaman aldı ama başardım. O an, görüşümün ne kadar kötü olduğunu ve belki de diğerleri gibi her şeyi yapamayabileceğimi gerçekten fark ettim. Ama aynı zamanda birçok şeyi yapabileceğimi de kabullendim. Aksi takdirde buraya kadar gelemezdim.

Kendimi güçlü hissettiğim an ise, bu altı ayı Türkiye’de tamamladıktan sonra eve döndüğüm andı. Bu altı ay boyunca yaşadığım stres nedeniyle üç yıl yaşlandım, ancak bu zorluğu başarabildim. Birçok kişi, engelimle bunu başarabileceğime inanmıyordu. Bu zamana kadar böyle bir şeyi başarabilen çok az sayıda az gören veya kör insan tanıyordum. Şimdi ben de bu insanlardan biri oldum ve diğerlerini motive edebiliyorum.

Unutamadığın başka anekdotlar var mı?

Bir gün 10 yaşlarında bir çocuk bana yaklaştı. Tanındıktan sonra yaşadığım ilk buluşmalardan biriydi. Çocuk birlikte fotoğraf çekilmek istedi. Fotoğraftan sonra ona kanalımdan ne öğrendiğini sordum. O da bana, engelli insanların birçok şey yapabileceğini öğrendiğini söyledi.

O an tam olarak şöyle düşündüm: “İşte nihayet başardın! Videolarınla genç bir insana ulaşabildin.” Bu beni duygusal olarak etkiledi. Yetişkin insanları değiştirmek zordur, asıl umut ise gençlikte. O yüzden vizyonum şu: Kendimi işsiz bırakmak istiyorum. Öyle bir farkındalık çalışması yapmak istiyorum ki, bir gün ürettiğim içerikler artık gereksiz hâle gelsin ve bu içeriklere ihtiyaç olmasın. Biliyorum, bu çok yüksek ve ütopik bir hedef.

Birlikte yaşadığın insanlardan daha fazla empati ve anlayış beklediğin noktalar nelerdir?

İnsan olarak muamele görmeyi diliyorum. Bastonum elimdeyken genellikle sadece kör olmama ve engelliliğime odaklanılıyor. Özellikle Türkler beni bastonumla görünce aşırı duygusal olup üzülüyorlar. Oysa ben üzüntü ya da acıma istemiyorum. Dolayısıyla bir insanla konuşurken bana yöneltilen ilk soru, engelliliğimle ilgili olmamalı. Kısa bir sohbetin ardından konuya rahatlıkla geçebiliriz. Maalesef bu tür durumlar iş görüşmelerinde de yaşanıyor. İnsanlar engelleri nedeniyle sıklıkla reddediliyor ve sadece engelleriyle sınırlandırılıyorlar.

Şehrinde ve düzenli olarak gittiğin cami cemiyetinde neleri değiştirmek istersin?

Hamburg’da her yerde akustik sinyallerle donatılmış trafik lambalarının olmasını isterdim. Caddeden nasıl karşıya geçebileceğimi düşünmek zorunda kalmadan hareket edebildiğim bir şehir kurgulamak isterim. Ayrıca şehirde kaldırımların üzerine rastgele park eden elektrikli scooterlarla ilgili bir sorun var. Bu durum, tekerlekli sandalye veya bebek arabası gibi diğer kısıtlamaları olan insanlar için de bir sorun oluşturuyor. Örneğin Marburg’da görme engelli ve kör insanların yoğun bir topluluğu olduğu için elektrikli scooterlar tamamen yasaklandı.

Camiye gittiğimde çoğunlukla herkes yardımsever. Bazen oldukça basit görünebilecek bir sorunum var: Camide ayakkabılarımı çok sık kaybediyorum. Genellikle insanlara soruyorum. Çoğu insan siyah ayakkabı giydiği için ben ayakkabılarımı daha hızlı bulabilmek için beyaz ayakkabı giyiyorum.

Engelli insanlara veya ailelerine ne gibi bir tavsiye vermek istersin?

Engelli insanlar öncelikle kendi engellerini gerçekten tanımalı. Tam olarak neye sahip olduklarını ve şu anda sınırlarının nerede olduğunu anlamaları da önemli. Ayrıca zaman zaman yas tutmaya da alan tanımalılar. Engellilik, özellikle yeni kazanılmış bir engellilik, bir yaşam değişimi anlamına geliyor. Bu nedenle kendilerine zaman vermeleri gerekiyor. Ancak bu zamanı tanıdıktan sonra hayata katılmaya başlamalılar.

Ailelere her zaman şunu söylerim: Engelli insanların istedikleri her şeyi yapmalarına izin verin. Engelli çocuğu olan Türk ebeveynlerle bir konuşma yapmıştım. Çok dikkatli, koruyucu ve masum insanlardı. Onlara şöyle sordum: Eğer bugün ölürseniz, çocuğunuzun bir kuruma gitmesini mi istersiniz? Çocuğunuza kendi kendine bakmayı öğretmediğinize pişman mı olmak istersiniz? Çocuklarınızı teşvik edin, onları destekleyin. Bırakın imkânsız gibi görünen istekleri olsun. Siz bunları gerçekleştirmelerine yardımcı olun.

Hayatta hedeflerin neler ve gelecek için ne diliyorsun?

Kör veya görme engelli bir insan olarak her yerde var olmak ve insanlara buranın bir parçası olduğumuzu göstermek istiyorum. Âdeta gören insanların gözlerini açmak istiyorum. Değişime katkıda bulunmak istiyorum. Engelli insanlar bir süre sonra normalleşmeli. En başta da gelecek için kendim ve sevdiklerim için sağlık diliyorum. Çünkü sağlık olmadan diğer her şey tamamen önemsiz.

Enise Yılmaz

Bochum Ruhr Üniversitesi’nde hukuk eğitimi gören Yılmaz, Perspektif’in yayın kurulu üyesidir.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler