Avrupa ve Türkiye’de Hastane Mimarisi
Sağlık sistemi, dünya üzerindeki istisnasız herkesin içerisinde yer aldığı bir alan. Bu alan ülkelerde değişik şekillerde düzenlenip yönetiliyor. Farklı ülkelerdeki sağlık sistemi uygulamalarını karşılaştırmayı hedefleyen “Sağlık Kültürü” isimli yazı dizimizin ikinci yazısında Uzman Doktor Fatih Beşer, Türkiye ve Avrupa’daki hastane mimarilerini karşılaştırıyor.
“Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi / Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi.”
Sağlığın insan için dünyada ne kadar önemli olduğunu Kanuni Sultan Süleyman’ın bu sözü çok güzel anlatır. Günümüz dünyasında sağlık sisteminin ana omurgasını hastaneler oluşturmaktadır. İnsanların sağlıklı bir yaşam sürdürebilmeleri için medeniyetin gelişmesiyle eş zamanlı olarak hastaneler de gelişmiş ve yaygınlaşmış. Her ne kadar hepsinin amacı şifa merkezi olmak olsa da hastane yapısı her toplumda ihtiyaçlara, alışkanlıklara ve imkânlara göre farklılıklar göstermektedir. Bu yazıda bir doktor gözüyle, Avrupa ve Türkiye’de hastane mimarilerindeki genel farklılıklardan bahsedeceğim. Hiçbir hastane diğerinin birebir kopyası olmadığı için bu yazıda verilen örneklerin sizin deneyimlerinizle örtüşmeyebileceğini belirtmek isterim.
Tarihte İlk Hastaneler
Gelin tarihte bir yolculuğa çıkalım ve bundan 1500-2000 yıl öncesinde bir Türk obasına konuk olalım. Orada hastalıklar Kamlar (şifacı ve din adamı) tarafından tedavi edilmekteydi. Bir nevi hastane görevi gören çadırlar vardı. Hastalanan kişi oraya götürülür; şifalı bitkiler, iksirler ve tütsülerle gizemli ayinler eşliğinde tedavi edilirdi. Tedavisi imkânsız görülen hastaların son günlerini sakince geçirebilmesi için obanın dışında da bir çadır olurdu. Bu çadırlar belki de günümüzdeki palyatif tedavi servislerinin (son günlerini yaşayan hastaların sadece destek tedavisi aldığı servisler) ilk örneği olabilir.
Avrupa’da da sağlık hizmetleri ilkçağda din adamı ve şifacı olan kişilerce verilse de özellikle Hipokrat’tan sonra Antik Yunan medeniyetinde ve Roma imparatorluğunda hekimlik mesleği din adamlığından ayrılmış ve yaygınlaşmıştır. Bugünküne benzer hastanelerin ortaya çıkmasıysa hem Avrupa’da hem de Türkiye’de orta çağ dönemine denk gelir.
Hastanelerin Dış Yapısı
Günümüzde hastanelerin mimari yapıları genel olarak birbirine benzese de detaylarda Avrupa ve Türkiye’de bazı farklılıklar vardır. Bunlar aslında toplumun hastaneden ne beklediğiyle, yani sağlık kültürüyle doğrudan ilişkili farklılıklardır. Bir acil tıp uzmanı olarak benim ilk dikkatimi çeken farklılık Acil Servis’in konumudur.
Türkiye’de Acil Servisler büyük “ACİL” yazılı tabelası ve ihtişamlı girişiyle âdeta “Ne olursan ol yine gel” der gibi hastane binasının en görülen yerine konumlandırılmışken Avrupa’da Acil Servis’in yerini bulmak için biraz gayret etmeniz gerekebilir. Daha önceki yazımda bahsettiğim gibi Acil Servisler Türkiye’de hastanenin en işlek, en kalabalık yeridir. Hâliyle bu şekilde konumlandırılmaları doğaldır.
Türkiye’de son dönemde devasa Şehir Hastaneleri yapılmaya başladı. Bu hastaneler, içlerinde Kalp Hastanesi, Çocuk Hastanesi gibi pek çok hastaneyi ve akla gelebilecek tüm sağlık hizmetlerini veren birimleri barındırmaktadır. Bu sayede birden fazla ve ileri uzmanlık alanı gerektirecek hastalığı olan hastalar hastane hastane gezmektense tüm tedavilerini Şehir Hastanesinde görebilir. Bu konsept Türk sağlık sisteminde bütüncül yaklaşıma atılmış ilk adım olsa da üçüncü basamak sağlık hizmetlerinin üzerindeki iş yükünü azaltmayacak gibi görünüyor.
Hastanelere Giriş ve Bekleme Alanları
Belçika’ya 2017 yılında ERASMUS programıyla misafir doktor olarak gelip hastaneye girdiğimde giriş kapısında, hatta Acil Servis’te güvenlik görevlisi olmaması beni çok şaşırtmıştı. Türkiye’de bir hastaneye gidecek olsanız muhtemelen ilk olarak güvenlik görevlisiyle karşılaşırsınız. Hatta 2022 yılında bazı hastanelerin girişine tıpkı havalimanlarında olduğu gibi metal detektörler konuldu. Bu ihtiyaç son yıllarda sağlık çalışanlarına yönelik şiddet vakaları nedeniyle ortaya çıktı. Üstelik bu şiddet hasta yakını veya hastalar tarafından uygulanan bir şiddet.
Durumu garipsediğim için Belçika’daki meslektaşlarıma güvenlik görevlisi olup olmadığını sormuştum. Belçika ve diğer birçok Avrupa ülkesindeki hastanelerde de elbette güvenlik görevlileri var, fakat bu görevliler yalnızca ihtiyaç durumunda çağrılıyorlar.
Avrupa’daki hastanelerin iç planlaması sayesinde hastane içindeki insan trafiği kontrollü bir şekilde yavaşlar. Örneğin Acil Servis’e başvurduğunuzda doktor tarafından muayene edileceğiniz odaya gidene kadar üç bekleme alanında hasta yavaşlatılır: Sekterlik, triyaj alanı ve muayene odası. Türkiye’deyse acil kapısından girdikten sonra hiçbir yerde oturup “yavaşlamadan” muayene odasına kadar ulaşabilirsiniz. Yeni yapılan hastanelerde bekleme alanları genişletilmiş olmasına rağmen tek başlarına hastane içindeki trafiği yavaşlatmaya yetecek gibi görünmüyorlar.
Türkiye’de 2011 yılından itibaren servis kontuarları alçaltıldı. Acil Servis dâhil sekreterliklerin önlerindeki tam boy camlar kaldırıldı. Bazı hastane idareleri bu değişikliklerin Avrupa Birliği uyum yasaları gereği yapıldığını, hasta ve doktor arasındaki engellerin kaldırılmasının hedeflendiğini belirtiyorlar. Avrupa’da ise hastaya ait alanlar ve hastane çalışanına ait alanlar çok kalın çizgilerle ayrılmış durumda. Öyle ki, ziyaret ettiğim Acil Servis’te hasta odalarının iki farklı kapısı vardı. Bir kapı Acil Servis ekibinin durduğu alana diğer kapı da koridora açılıyordu. Bu sayede ne hastalar çalışanlara ait alana ne de çalışanlar hastalara ait bekleme alanlarına geçiyordu.
Muayene Odaları (Poliklinikler)
Türkiye’deki hasta ve çalışan arasındaki bu yakın temas hastane içinde de devam etmektedir. Polikliniklerdeki muayene odalarının önündeki bekleme alanları hemen muayene odasının önünde, neredeyse kapı açılsa içerisi görülecek yerdedir. Avrupa’daki hastanelerdeyse randevunuzu beklerken muayene odasının içini görebilecek konumda olmazsınız. Türkiye’deki yoğun hastanelerde muayene odasında bir de tıbbi sekreter bulunur. Doktor hastayı muayene ederken sekreter de tıbbi veri sistemine kayıtları girer, doktorun söylediği ilaçları veya raporları yazar. Günlük yüz hasta muayene edilen polikliniklerin başka şekilde işletilmesi herhâlde mümkün olmazdı. Avrupa’daysa günlük muayene sayısı Türkiye’ye göre kıyaslanamayacak kadar az olduğu için böyle bir ihtiyaç ortaya çıkmamıştır.
Hastane Servisleri
Polikliniklerden yataklı servislere çıktığımızda Avrupa ile Türkiye arasındaki farklılıklar azalır. Her iki tarafta da otel konforunda servisleri olan hastaneler varken daha mütevazı servisleri olan hastanelerle de karşılaşmak mümkündür. Hastanelerde eskiden neredeyse 10 hastanın yattığı büyük koğuş sisteminden iki, en fazla üç hastanın yattığı odalara geçiş yapıldı. Daha az hastanın kaldığı odalar, sadece hastanın konforunu artırmakla kalmıyor, aynı zamanda hastane enfeksiyonlarının önlenmesine de yardımcı oluyor.
Hasta odalarında göze çarpan en bariz farklılık Avrupa’da hasta yatakları perdelerle birbirlerinden ayrılmışken Türkiye’de pek çok hastanede hasta yatakları arasında bir perde bulunmamasıdır. Hastaların sosyalleşmesi için iyi olabilecek bu yöntem kendi başına kalmak isteyen hastalar içinse pek kullanışlı değildir.
Hastanelerde Kişisel Verilerin Gizliliği
Hasta odalarındaki yatakları ayıran perdelerin Türkiye’de henüz yaygınlaşmamış olmasındaki sebebi yine sağlık kültüründe aramalıyız. Türk toplumunda sağlık önemli bir sohbet başlığı, hatta bazen de sosyalleşme aracıdır. İnsanlar birbirlerine sağlık sorunlarından bahseder, doktor, hatta ilaç tavsiyesinde bile bulunurlar. Komşu komşunun biraz da doktorudur aslında. Bazı annelerin bekâr oğullarına gelin adayı aramak için Acil Servislere sudan bahanelerle muayene olmaya gittiğini kısaca anmış olalım.
Avrupa toplumunda sağlık meseleleri kendine saklanması gereken kişisel bilgiler listesinde ilk sıralarda gelir. İnsanlar sohbet konusu açmak için misafirlikte ameliyat yarasını göstermeyi tercih etmez. Hâl böyle olunca Türkiye’deki hastaneler tasarlanırken kişisel verilerin gizliliğine yönelik çok fazla tedbir alınmaya ihtiyaç duyulmamıştır. Mesela muayene odalarının üstünde hastaların sıralarını takip etmeleri için var olan ekranda hastanın adı soyadı, cinsiyeti ve yaşı yazar. Avrupa’daki sıra takip sisteminde hastaya ait olan sıra numarası yansır veya doktor odasından çıkıp hastayı içeriye davet eder.
Yine Türkiye’de Acil Servislerin önündeki 21 ekranlarda içeride tedavi gören hastaların isimleri görünebilir veya ameliyathanelerin önündeki büyük ekranlarda içeride ameliyat olmakta olan hastanın ameliyatın hangi aşamasında olduğu takip edilebilir. Bu verilerin günümüz Avrupasında ayan beyan paylaşılması düşünülemez bile. Avrupa’daki hastanelerde yavaş yavaş polikliniklerin üzerlerinde yazan bölüm isimleri numaralarla değiştiriliyor. Yani siz muayene randevunuzu beklerken size rastlayan komşunuz sizin üroloji mi, kadın doğum için mi yoksa dâhiliye için mi orada olduğunuzu (o eğer o bölüme gelmediyse) bilemeyecektir.
Türkiye’de de Avrupa’da da her gün daha yeni, daha modern mimarili hastaneler yapılmakta. Türkiye’deki şehir hastaneleri gerçekten otel konforunu aratmayacak şekilde tasarlanmış durumda. Toplumlar arasındaki kültürel farklılıklar ise binaların içini ve dışını ihtiyaçlara göre şekillendiriyor. Türkiye’deki hastaneler geniş koridorları, hızlı ulaşılabilen doktor odaları ve büyük bekleme alanlarıyla birlikte yüksek talebi hızla karşılamaya elverişli. Oysa Avrupa’daki hastanelerde hastane içindeki huzurlu ortamı sağlayabilmek için akışı yavaşlatmak tercih edilmiştir.
Fatih Hocam, gözlem ve tecrübelerinizi paylaştığınız bu güzel yazı için ben de teşekkür ederim. Mizahi ögeleriniz zaman zaman tebessüm ettirdi. Sevgiler
Emeginize saglik. Degerli bilgiler icin tesekkur ederim.
Değerli hocam, yazınız için teşekkür ediyorum, sizi daha sık okumak dileği ile. Başarılar