Türkiye ve Avrupa’da Acil Servisler
Sağlık sistemi, dünya üzerindeki istisnasız herkesin içerisinde yer aldığı bir alan. Bu alan ülkelerde değişik şekillerde düzenlenip yönetiliyor. Farklı ülkelerdeki sağlık sistemi uygulamalarını karşılaştırmayı hedefleyen “Sağlık Kültürü” isimli yazı dizimizin ilk yazısında Uzman Doktor Fatih Beşer, Türkiye ve Avrupa’daki acil servisleri karşılaştırıyor.
Acil servisler bütün ülkelerde insanların en çok müracaat ettiği sağlık hizmetlerinden bir tanesi. İnsanoğlu var olduğundan beri acil sağlık hizmetine ihtiyaç duymuştur. Eski çağlarda Acil Tıp hizmetlerinin nasıl organize edildiğine dair günümüze ulaşan çok fazla bilgi olmasa da M.Ö. 700’lü yıllardan kalan aslında M.Ö. 1300 yılından başka bir kaydın çevirisi olan Edwin Smith Papirüslerinde çene kemiği çıkığının acil tıbbi müdahalesinin nasıl yapılacağı çok güzel şekilde tarif edilmiştir.
Çin’de başlayan COVID-19 pandemisi uzun bir süre sağlığı yediden yetmişe herkesin ana gündemi hâline getirdi. Hemen herkes günlük vaka sayılarını takip ediyor, gerekli tedbirleri almaya çalışıyor ve hastalanırsa ne yapacağını düşünüyordu. Karantina tedbirleri gereği pek çok planlı ameliyat ertelenmişti, randevular iptal edilip poliklinik hizmetleri askıya alınmıştı. Ancak kapısı 7/24 açık olan bir yer vardı: Acil Servis. Burası artık hastanelerin ana giriş kapısıydı ve salgın döneminde herkesin gözü oradaydı. Türkiye’de bu sene yaşanan deprem felaketinde de aynı şey oldu. Çantasını alan doktorlar, hemşireler ve diğer sağlık çalışanları yardım için önce acil servislere koştu.
Acil Servis Hizmetlerinin Doğuşu
Modern dünyada acil sağlık hizmetlerinin doğmasında ve gelişmesinde savaşların ve trafik kazalarının rolü büyüktür. Bu iki durumda da tedaviye erken başlamak hayat memat meselesidir. Ordularda doktor bulundurup yaralılara savaş alanındaki pansuman alanlarında ilk müdahaleyi yapma fikri bilinen kayıtlara göre Jül Sezar’a (M.Ö. 100-44) aittir. Aradan iki bin yıl kadar geçtikten sonra, 1960-1970 yıllarında Acil Tıp bilimi Amerika Birleşik Devletleri’nde, İngiltere, Avrupa ve Asya’da birbirine yakın zamanlarda filizlenmeye başlamıştır. Buradaki tetikleyici faktörse motorlu taşıt kullanımın yaygınlaşması ve yol kazalarının artmasıdır.
Amerika Birleşik Devletleri’nde 1960’larda Acil Tıp ortaya çıkmadan önce Amerikan acillerinde durum pek de iç açıcı değildi. ABD’de Acil Tıp kurulmadan önce hastalar deneyimine bakılmaksızın genelde meslekte ilk yıllarında olan bir doktorun bakımına veriliyordu. Durumun vahametine dikkat çekmek için yayınlanan “Kazaya bağlı ölüm ve sakatlık, modern toplumun ihmal edilen hastalığı” isimli rapordan sonra Acil Servislerde verilen sağlık hizmeti mercek altına alınmış ve eksikleri gidermek için Acil Tıp Uzmanlığı doğmuştur. Aynı yıl Federal Karayolu Güvenliği Yasası yürürlüğe koyulmuş, kazazedeler ilk müdahale sonrasında hızlıca Acil Servislere taşınmaya başlamıştır. Buna “kap götür modeli” (Angalo-Amerikan Modeli) denmiştir.
Avrupa’da acil tıbbın ilk tohumlarının atıldığı toplantı İngiltere’de Acil Tıp Koleji’nin 1967 yılında yaptığı ilk toplantıdır. Ancak İngiltere’deki bu gelişmenin tüm kıtaya yayılması o kadar hızlı olmamıştır. Hatta Avrupa kıtasında güncel Acil Tıp uygulamasına baktığımızda köklerinin İngiliz acil tıbbına ulaşmadığını söyleyebiliriz. Yine her zamanki gibi kültürel farklılıklar her yiğidin yoğurt yiyişini farklılaştırmıştır.
Ülkelerde Farklı Acil Servisler ve Modeller
Alman Profesör Martin Kirschner 1935’te, “Kazazede doktora ulaştırılmamalı, doktor kazazedeye ulaştırılmalıdır.” diyerek acil tıbba Avrupalı bakışın temel taşını koymuştur (Franko-German Modeli). 1957’de ilk doktorlu ambülansı kullanıma sokan Profesör Karl-Heinz’in düşüncesi kazazedeleri olay yerinde ameliyat etmekti. Bu düşünce hayata geçemediyse de günümüzde Avrupa’da ciddi vakalar için doktorlu ekipler olay yerine gitmektedir.
Acil vakalara müdahalede uzun süre Angalo-Amerikan ve Franko-German olmak üzere iki farklı modelden bahsedildiyse de kıta Avrupasında temelleri Belçika’da atılan bir Avrupa modelinden bahsedebiliriz. Bu yeni yaklaşım diğer iki yaklaşımın bir harmanlaması niteliğindedir.
Türkiye’de tıp dalları gelişirken bu dalın öncüsü olduğu doktorlar hangi ekolden geliyorsa o yol izlenmiştir ve Acil Tıp temel olarak Angalo-Amerikan modelinden köken almaktadır. Kültürel etmenler burada da devreye girmiş ve acil sağlık hizmetleri ilk olarak “Hızır acil” adı altında verilmeye başlanmıştır. Türkiye’de de zamanla yerel ihtiyaçlara, kültürel yapıya ve güncel imkânlara göre acil sağlık hizmetleri ve Acil Servisler gelişerek bir Türkiye modeli hâline gelmiştir.
Peki talebin her gün arttığı ve tüm yıl boyunca her dakika her saniye hizmet veren Acil Servisler ve acil sağlık hizmetleri Türkiye’de ve Avrupa’da nasıl işliyor?
Türkiye’de Acil Servislerin Durumu
Öncelikle şu tespitle başlayabiliriz: Acil sağlık hizmetlerinin doğmasında etkili faktörler “problemler”ken gelişip şekillenmesindeki etkili faktörler, “kültürel zenginlikler” olmuştur.
Türk insanın aceleci fıtratı acilleri onlar için bir cazibe merkezi hâline getirirken Avrupa insanının planlı yaşam tarzı işleri aceleye getirmeye çok müsait değildir. Örnek vermek gerekirse 2017 yılında 80 milyon nüfuslu Türkiye’de Acil Servis başvuru sayısı 110 milyonken 13 milyon nüfuslu Belçika’da sadece 4 milyondu. Avrupa’da yıllık acil başvuru sayısı nüfusun dörtte biri kadarken Türkiye’de nüfustan daha fazladır.
Başvuru sayılarındaki bu farklılığı sadece fıtratla açıklamak elbette ki mümkün değil. Avrupa’da çok gelişmiş bir Aile Hekimliği sistemi mevcutken Türkiye’de Aile Hekimliği sistemi henüz yeterli olgunlukta değil. Hâliyle Avrupa’da bir kişi hastalandığında ilk aklına gelen Aile Hekimi, Türkiye’de ise Acil Servis’tir. Öte taraftan Avrupa’da Acil Servis’e tıbben acil olmayan bir nedenle gittiğinizde 4-5 saat beklemeyi göze almanız gerekirken Türkiye’de bu sürede çoktan eczaneden ilaçlarınızı alıp eve dönmüş, hatta ilk dozlarını almış olursunuz. Avrupa Acil Servislerindeki bu uzun bekleme süreleri insanların gereksiz yere Acil Servis’e başvurmaktan kaçınmalarına sebep olmaktadır. Bazı Acil Servislerin hemen yanında Aile Hekimliği üniteleri, son bir şans olarak bu acil olmayan Avrupalı hastalara sunulmaktadır.
Acil Servis’te Bir Karşılaştırma: Türkiye’de Acil Servis Başvurusu
Peki Türkiye’de acil olmayan (yeşil triyaj kodlu) hastalar için bekleme süresi 20-30 dakika iken neden bu süre Avrupa acillerinde 4-5 saat, hatta bazen 10 saat? Avrupa’da doktor mu yok?
Bunun nedeni kaynak kısıtlılığı değil. İki temel fark var: Birincisi Türkiye’deki hastalar o kadar süre beklemeye hazır değil. İkincisi de Avrupalı doktorlar hastalarının dosyalarını A’dan Z’ye tamamlamadan yeni hasta almaya hazır değil. İki sistemi de deneyimlemiş ve bu konu üzerine tez yazmış birisi olarak hayal edebilmeniz için aynı hastanın iki sistemdeki serüvenini genel hatlarıyla sizlerle paylaşayım. (Verdiğim örneğin genel bir örnek olduğunu ve sizin deneyimlerinizle örtüşmeyebileceğinizi lütfen aklınızda buldurun.)
Örneğin 35 yaşında bir kişi ateşin de eşlik ettiği gribal şikayetler nedeniyle Acil Servis’e başvuracak olsun. Bu kişi eğer Türkiye’de bir Acil Servis’e başvurursa öncelikle sekreterlikten giriş yaptırıp triyaja (hastaları şikayetlerinin ciddiyetine göre sınıflandırıp Acil Servis’in ilgili alanına yönlendiren birim) geçer. Oradan da Yeşil (Acil Değil) Triyaj koduyla Yeşil Alan’a yönlendirilir. Yaklaşık 20-30 dakikalık bir bekleme süresinden sonra o gün belki de yüzüncü hastasını muayene eden doktor tarafından ortalama beş dakika içinde muayeneye edilir. Reçetesi yazılır, ateş düşürücüsü belki de iğne olarak yapılır ve hasta biraz rahatlayınca taburcu edilir. Doktor uygun bir zamanda hasta dosyasına hayati öneme sahip bilgileri kaydeder. Hastaya şikayetleri geçmezse Aile Hekimine ya da ilgili branşa muayene olması öğütlenir. Bundan sonra hasta kendi takibini kendisi yapar.
Avrupa’da Acil Servis Başvurusu
Aynı hasta bir Avrupa acil servisine başvurduğunda sekreterden girişini yaptırıp triyaj için beklemeye başlar. Triyaj için olan bekleme süresi muhtemelen Türkiye’deki doktor muayenesi için beklemesinden daha uzun olur. Daha sonra genel durumuna göre bir ateş düşürücü ilaç içmesi için verilir ve sırasının gelmesi için bekleme salonunda sessizce beklemeye başlar. Bekleme süresinin sonunda o günkü mesaisinin sonundaysa yirminci hastasını görmekte olan doktora 15-20 dakika boyunca muayene olur. Doktor hasta dosyasını detaylı bir şekilde doldurup tamamlar. Hastaya reçetesini yazar. Hazırladığı muayene raporunu Aile Hekimine ulaştırması için ya hastanın kendisine verir ya da hastane tarafından Aile Hekimine postalanır. Eğer hastanın herhangi bir konuda takip edilmesi, kontrol muayenesinin yapılması gerekiyorsa bu dosya aracılığıyla Aile Hekimi bilgilendirilmiş olur ve takibi Aile Hekimi yapar. Aslında hasta bekleyerek hem kendinin tam ve eksiksiz muayenesine katkıda bulunmuş olur hem de taburcu olduktan sonra tekrar muayene, randevu vs. ile kaybedeceği zamandan tasarruf etmiş olur.
Türkiye’de doktorlar için yoğun acil servisler ve beklemek istemeyen hastalar alışılagelmiş bir durum. Hatta bu yoğunluk Türk doktorlara pratik açıdan pek çok yetenek kazandırmış. Ancak Avrupa bu sorunla yeni yeni yüzleşmeye başlıyor. Yetersiz kalan Aile Hekimi sayısı, uzun randevu süreleri, acil servislerde artan sağlık hizmeti kalitesi ve artan yalnız yaşayan yaşlı nüfus gibi sebeplerden dolayı Avrupa acil servisleri de tıpkı Türkiye’dekiler gibi çekim alanı hâline geliyorlar. Konuştuğum Avrupalı doktorlar bekleme sürelerini kısaltmak için gayret etmenin sorunu çözmek yerine kötüleştireceği görüşünde. Türkiye’de ise durum pek çok kişi açısından kabullenilmiş. Hastalar bir an önce muayene olmaya, doktorlar da malpraktis (hatalı tıbbi uygulama) yapmadan ve hastalarla sorun yaşamadan nöbeti bitirmeye odaklanmış durumda.