“Engellilik, Engelli Bireyden Çok Tüm İnsanlık İçin Önemli Bir Sınav”
Perspektif, Avrupa toplumlarında sıkça görünür olmayan Müslüman engellilere platform açtığı “Engellerin Ötesinde” serisinde kendisi engeli olan, engelli yakını olan veya bu alanda çalışan bireylerle görüşüyor. Engellilerin iletişim ve dil becerilerinin desteklenmesi alanında çalışan Dr. Hatice Gökdağ ile engellilik ve engelli bireyleri gözeten düzenlemelerin nasıl olması gerektiğini konuştuk.
Engellilik kelimesini nasıl tanımlarsınız? Bu sizin kullanmayı tercih ettiğiniz bir kavram mı?
“Engellilik” kavramıyla ilgili pek çok tanım yapılıyor. Bu tanımlardan birine göre engellilik şu demek: Doğuştan veya sonradan meydana gelen kaza veya bir hastalık sonucu bireyin bedensel, zihinsel, ruhsal, duygusal ve de sosyal yetilerini kaybetmesine bağlı olarak normal yaşamın gereklerine uyamaması. Bir başka tanıma göre engellilik bireyin yaş, cinsiyet, sosyal ve kültürel faktörlere bağlı olarak yerine getirmesi gereken rollerini doğuştan var olan veya sonradan ortaya çıkan yetersizliği nedeniyle istenen düzeyde yerine getirememe durumunda kalması olarak tarif ediliyor.
Açıkçası ben “engelli” kavramı yerine “özel gereksinimli birey” ya da “yetersizliğe sahip birey” ifadelerini kullanmayı tercih ediyorum.
“Bireyi Gerekli Çevresel Düzenlemelerin Yapılmamış Olması Engeller”
Sizce engel nerede başlıyor?
Çok önemli bir noktaya değindiniz. Burada öncelikle “yetersizlik” ve “engel” kavramlarına açıklık getirmekte fayda var. Yetersizlik; vücutta bir bölümün ya da organın yokluğu veya fonksiyonlarında gerilik anlamına gelmektedir. Örneğin, kolu veya bacağı olmayan birey fiziksel yetersizliğe sahiptir. Ya da doğum esnasında oksijensiz kalma zihinsel fonksiyonlarda yetersizliğe neden olmaktadır.
Engel ise yetersizliği olan bireyin çevreyle etkileşimi sırasında yaşadığı problemlerdir. Yetersizliği nedeniyle birey sosyal yaşama, toplumsal hayata katılımda güçlükle karşılaşmaktadır. Engelliliğin bireyin hayatında oluşturduğu güçlüklerin büyük bir kısmı bireyin sahip olduğu yetersizlikten ziyade içinde yaşadığı toplumla ilgilidir. Yani birey toplumla/çevreyle yüzleştiğinde engel başlamaktadır. Örneğin, tekerlekli sandalye kullanan bir bireyin, rampası olmaması nedeniyle alışveriş merkezine, okula, camiye girememesi gibi… Eğer uygun rampa bulunsa veya asansör imkanı olsa bu birey okula, alışveriş merkezine, camiye erişim sağlamada engelli durumundan kurtulacaktır. Görüldüğü üzere bireyi fiziksel yetersizliğe sahip olması değil, gerekli çevresel düzenlemelerin yapılmamış olması engellemektedir.
“En Temel Gereksinim İletişimsel İhtiyaçları Karşılamak”
Engellilere yönelik yaptığınız çalışmalardan bahseder misiniz?
Ben “Zihinsel Yetersizliğe Sahip Bireylerin Eğitimi” alanında lisans eğitimimi tamamladım. Yüksek lisans ve doktora sürecimde Alternatif ve Destekleyici İletişim Sistemleri üzerine çalıştım. Uluslararası alan yazınında AAC şeklinde kısaltarak ifade edilen bu sistemde sözel iletişimde güçlük yaşayan, sınırlı konuşma becerisine sahip veya hiç konuşamayan çocuklara, gençlere ve yetişkinlere iletişimsel gereksinimlerini karşılayabilmeleri için sözel iletişime alternatif olarak farklı imkanlar sunuluyor. AAC benim kalbimin çarptığı bir alan. Zihinsel yetersizlik, down sendromu, otizm spektrum bozukluğuna sahip olup ikincil bir yetersizlik olarak sözel dil ve iletişimde güçlük yaşayan çocuk ve gençlerin iletişim ve dil becerilerinin desteklenmesi ve geliştirilmesi çalışmalarımın odağında yer alıyor.
Hâlihazırda Köln Üniversitesi Alternatif ve Destekleyici İletişim Araştırma Geliştirme Merkezinde (FBZ-UK) bu alanda proje yürütmekteyim. Proje kapsamında bu merkezde geliştirilmiş olan Kölner İletişim Klasörü (KKO)’nün Türkçe versiyonunu hazırladık. Bilindiği üzere Almanya’da göçmen kökenli Türk ailelerin oranı oldukça yoğun ve bu aileler arasında özel gereksinimli çocuğa sahip olanların sayısı da bir hayli fazla. Amacımız iletişim ve dil becerilerinde güçlük yaşayan özel gereksinimli çocuklara ve ailelerine kendi anadillerinde iletişim kurabilecekleri alternatif bir iletişim aracı sunarak bireylerin iletişimsel yeterliklerini geliştirmek, bu sayede en temel gereksinimi olan iletişimsel ihtiyaçlarını karşılayabilmelerini sağlamak. Bu bağlamda, alternatif bir iletişim aracını günlük iletişim diline nasıl entegre edebilecekleri konusunda ailelere danışmanlık sunuyoruz.
Engelli bireyler hakkındaki çalışmalarınızdaki temel bulgular neydi? Bu çalışmaları gerçekleştirirken temel motivasyonunuzu nasıl ifade edersiniz?
Genel olarak özel eğitim, özellikle de zihinsel yetersizliğe sahip bireylerin eğitimi “sabır”, “sebat”, “özveri” isteyen aynı zamanda disiplinler arası iş birliğinin sistematik bir şekilde yürütülmesi ve de ailenin etkin katılımının mutlaka sürece dahil edilmesi gereken bir alan. Özel eğitimi sadece bir meslek grubu olarak değerlendirmek yanlış olur diye düşünüyorum. Bir hocamız “Özel eğitim gönül işidir.” derdi. Gerçekten de öyle. Yaptığınız işi aşk ve şevk ile gönülden yaparsanız, bir idealiniz hedefiniz olursa başarıya ulaşabilirsiniz. Bu her meslek grubu için geçerli olsa da özel eğitim söz konusu olduğunda daha bir anlam kazanıyor bence.
Yaratandan ötürü yaratılanı sevmek… İnsanın hayatına dokunmak… Bir insanın önündeki engelleri aşması için ona el uzatmak… Derin bir nefes alıp adım adım, sabır ve sebatla ilerlemek… Temel düsturumuz bu.
Kimi zaman inişler ve çıkışlar yaşanıyor elbette. Örneğin, normal gelişime sahip bir çocuğun günlük yaşamda model alarak, deneme yanılma yöntemiyle, genellikle de hiç farkına bile varılmadan kendiliğinden kazanmış olduğu bir beceriyi zihinsel yetersizliğe sahip çocuğa kazandırmak için haftalarca, belki aylarca çalışıyoruz. Bu kazanım kimi zaman çocuğun o süreçte geçirdiği bir hastalık sonrası gerileyebiliyor veya kaybolabiliyor. Ancak meslek hayatına başladığım günden itibaren tecrübelerimden yola çıkarak tüm samimiyetimle belirtmeliyim ki, bir çocuğun göstermiş olduğu en ufak bir ilerleme, kazanmış olduğu bir beceri karşında yaşadığım mutluluğu, hazzı hiçbir şekilde ifade edemem. Bu gerçekten tarifi zor bir duygu.… Çalışmalarımı yürütürken sahip olduğum motivasyonun temeli bu duygu ve inanca dayanıyor. Bir bireyin hayatına dokunma, yaşamını kolaylaştırma ideali, azmi ve gayreti gerçekten insana ilerlediği yolda güç veriyor.
“Engellilik Alanında Bireysel Özelliklere Uygun İletişim Araçları Sunulmalı”
Yapmış olduğunuz çalışmaların engellilerin yaşamında nasıl bir dönüşüm oluşturduğunu gözlemlediniz?
Alanımda yapmış olduğum spesifik çalışmalardan yola çıkarak bu sorunuzu cevaplamak istiyorum. Daha önce de belirttiğim gibi özel eğitimin temel hedeflerinden biri özel gereksinimli bireylerin sosyal uyum becerilerini artırmak ve toplumsal hayata katılımlarını sağlamak. Bu bağlamda, iletişim becerileri temel teşkil ediyor.
Zihin yetersizliğine sahip veya otizmli, aynı zamanda sözel dil ve iletişimde güçlük yaşayan çocuklar ve gençlerle çalışırken sıklıkla davranış problemleri ile karşılaşıyoruz. Bu davranış problemlerinin kökenine indiğimizde bunların çocuk ya da genç açısından bir fonksiyonu olduğunu gözlemliyoruz. Konuşarak veya farklı bir yöntemle kendini ifade edemeyen, derdini, düşüncesini anlatamayan, çevresindekiler tarafından anlaşılamayan birey bir iletişim yöntemi olarak problem davranışlara başvurabiliyor. Kendine veya diğer bireylere zarar verici davranışlar veya hayal kırıklığı yaşayarak kendi içine kapanma gibi davranış özellikleri sıklıkla gözlemlediğimiz davranış problemleri.
Bir düşünün! Bir ihtiyacınız, derdiniz var veya bir konuda düşüncenizi belirtmek istiyorsunuz. Ancak bu ihtiyacınızı düşüncenizi ifade edebilecek herhangi bir iletişim kanalına sahip değilsiniz. Kendinizi ifade edemiyor ve anlaşılamıyorsunuz. Nasıl bir yol izlersiniz! Çevrenizdeki bireylerin dikkatini nasıl üzerinize çeker ve kendinizi anlaşılır kılarsınız!
Sözel iletişimde güçlük yaşayan bireylere gereksinimlerine ve bireysel özelliklerine uygun alternatif iletişim araçları sunarak ihtiyaçlarını, duygu ve düşüncelerini ifade etme becerilerini geliştirmelerine, iletişimsel yeterliklerini genişletmelerine olanak sağlamış oluyoruz. Bireylerde gözlemlemiş olduğumuz gelişim tabiki sadece iletişimsel yeterlikle sınırlı değil! Kendini istendik bir şekilde ifade etme becerisi kazanan bireylerin bir iletişim fonksiyonu olarak başvurdukları davranış problemleri de önemli ölçüde azalıyor. Diğer taraftan sosyalizasyon için önemli bir temel oluşturan iletişimsel yeterliklerdeki gelişme ile bireylerin sosyal uyum becerilerinde de artış gözleniyor.
“Engellilik, Engelli Bireyden Daha Çok Diğer İnsanlar İçin Önemli Bir Sınav”
Engellilik konusunda Müslüman cemaatin kat etmesi gereken ne tarz bir yol var sizce? Müslüman cemaat içerisinde engellilerle ilgili nelerin değişmesini isterdiniz?
Özellikle son zamanlarda Müslüman cemaatlerde engellilik konusunda farkındalık oluşmaya başladığını gözlemliyorum. Bu oldukça sevindirici ve umut verici bir gelişme. Ancak tabii kat edilmesi gereken daha çok yol var. Oluşan farkındalığın daha somut bir şekilde eyleme dönüşmesi, davranışlara yansıması gerekiyor. Daha da önemlisi tabana yayılmalı ve içselleştirilmeli…
En önemli hususun tutum ve davranışların değişmesi olduğu kanaatindeyim. “Merhamet”, “hoşgörü”, “empati” kavramları çok iyi bir şekilde dengede tutulmalı. İnsanoğlu medeni bir varlık olarak birlikte yaşamak üzere yaratılmıştır. Birlikte sürdürdüğümüz nizam içerisinde karşımızdaki bireyin ihtiyaçlarını, hakkını hukukunu gözetmemiz gerekir. Ancak bunu bireyi incitmeden, ezmeden ona bir birey olarak değerli olduğunu hissettirerek yerine getirmeliyiz. Dolayısıyla sosyal hayatın bir parçası olan engelli bireylere içinde yaşadığımız toplum içinde yer açmak, onların hayatını kolaylaştıracak düzenlemeler yapmak, bu bireylerin sosyal hayat içerisinde yeterlikleri doğrultusunda aktif sorumluluklar almalarını sağlamak bir lütuf değil, bilakis medeni bir varlık olan insanoğlunun görevidir.
Genellikle engelliliğin bir imtihan olduğu ifade edilir. Aslında bu durum engelli bireylerden daha çok diğer insanlar için önemli bir sınav. Farklılıkları olan bireylere hayatı ne kadar kolaylaştırıyoruz? Allah’ın bahşettiği bu yeryüzünde özel gereksinimi olan bireylere nasıl bir yaşam alanı açıyoruz? Onların haklarına hukuklarına ne kadar saygı duyuyoruz? Bu bakış açısıyla meseleyi ele almamız gerektiğini düşünüyorum. Böyle bir zihinsel dönüşüme sahip olduğumuzda hayatın herkes için daha kolay ve anlamlı olacağına inanıyorum.
Engelli olmayan bir bireyin hangi davranışları sizin için kabul edilmezdir?
Farklı olanı yok saymak, onun yaşam alanını sınırlandırmak, egoist bir şekilde engelli bireylere dar bir yaşam alanı belirlemek insani olarak kabul edilmez davranış biçimidir. Özellikle eğitim ortamlarında bu tarz davranış örnekleriyle oldukça sık karşılaşıyoruz. Örneğin, kaynaştırma/bütünleştirme uygulaması esas alınarak akranları ile aynı sınıf ortamında eğitim almasına karar verilen otizmli bir çocuğun bu sınıf ortamına yerleştirilmesine kimi zaman ailelerden tepki geliyor. Gerekçe olarak çocuklarının psikolojik olarak olumsuz etkileneceği veya eğitsel faaliyetlerin aksayacağı öne sürülüyor.
Ailelerin bu egoist tutumu ister istemez çocuklarının da davranışlarına yansıyor ve özel gereksinimli çocuk bundan olumsuz etkileniyor. Ya da zihinsel yetersizliğe sahip çocuğuyla birlikte camiye ibadet için giden bir anne, çocuğunun davranışları nedeniyle eleştiriye, ibadetini evinde yapmasının daha uygun olacağı noktasında “nasihatlere” maruz kalabiliyor. Bu gerçekten kabul edilemez bir durum. Özel durumu dolayısıyla hiçbir birey ayrımcılığa maruz bırakılamaz, toplumdan dışlanamaz. Bu davranışlar engelli bireylerin önündeki en büyük bariyer. Bunun önlenebilmesi için engelli bireylere yönelik yasal düzenlemelerin, uygun çevre ve ortam şartlarının sağlanmasının yanı sıra toplumsal farkındalık ve bilinç düzeyinin artırılması, önyargılı ve olumsuz tutumların değiştirilmesi gerek. Bu bağlamda engelli haklarına yönelik toplum temelli duyarlılık ve eğitim programları düzenlenmeli.
“Farklılıkları Damgalamadan Kabul Etmeli ve Değer Olarak Görmeliyiz”
Engelliler hakkında hangi konuda empati ve anlayış çağrısında bulunmak istersiniz?
Engelli bireylere yönelik toplum tarafından oluşturulan sayısız bariyer var. Bu bariyerler yetersiz çevre ve ortam düzenlemelerinden kaynaklandığı gibi önyargılarla beslenen davranışlar nedeniyle de oluşabiliyor. Dolayısıyla engelli birey dezavantajlı duruma düşüyor, sosyalizasyon süreci aksıyor, ayrımcılığa maruz kalıyor.
Engelli bireylere acıma duygusu ile yaklaşılmakta veya aşırı korumacı bir tutum sergilenmekte ya da tam tersi bu bireyler toplumdan soyutlanarak yok sayılmaktadır. Engelli bireyleri yok sayma, gereksinimlerini dikkate almama ne kadar yanlış ve kabul edilemez ise acıma duygusu ve aşırı korumacı bir yaklaşım da o kadar yanlış, kişiliklerine zarar verici bir davranış biçimi. Evet, bu bireylerin gereksinimleri dikkate alınarak gerekli düzenlemelerin kesinlikle yapılması gerekir. Ancak bu bireylere sahip oldukları yetenekleri, yeterliklerini ortaya çıkaracak fırsatlar sunulmalı ve sorumluluklar verilmelidir.
Engellilik konusunda “Hepimiz engelli adayıyız” veya “Birgün biz de engelli olabiliriz” şeklinde klişeleşmiş ifadeler var. Ben bu ifadeleri çok doğru bulmuyorum. Sahip olduğumuz durum ve şartlar her ne olursa olsun tüm bireyleri engel durumu ve bireysel özelliklerine göre ayırt etmeksizin etiketlemeden, damgalamadan farklılıkları ile kabul etmeli, onları bir değer olarak görme anlayışını hayatımızın merkezine yerleştirmeliyiz.
Engellilik alanındaki çalışmalarda şimdiye dek sizi en çok etkileyen anekdotu bizimle paylaşır mısınız?
Son yıllarda engelli bireylerin din eğitimi ve bu hizmetlere erişiminine yönelik çok güzel çalışmalar yapılıyor. Bu çalışmalarda kimi zaman oldukça dokunaklı hikayelere de şahit oluyoruz. Fiziksel yetersizliği nedeniyle tekerlekli sandalye kullanan, rampası ve gerekli fiziksel koşulları olmadığı için camiye erişim sağlayamayan bir ablamızın yıllar sonra bir ramazan ayında mabede kavuşma anında yaşadığı duygu seli beni gerçekten çok etkilemişti. Aynı zamanda hem engelli bireylerin farkında olma hem de kendimizin, tutum ve davranışlarımızın farkında olma noktasında derin bir iç muhasebe yapmama vesile olmuştu.
“Engelli Bireylere Empati ve Anlayışla Yaklaşılmalı”
Engelliliğe yönelik toplumda var olan yanlış bakış açılarına ilişkin ne söylemek istersiniz?
Engelliliği, yapılan bir yanlış karşısında “Tanrı’nın cezası” olarak algılama maalesef kimi kültürlerde ve toplumlarda hâlâ kabul gören bir bakış açısı. Bu inanç ve düşünceye dayalı olarak engelli birey ötekileştirilme, ayrımcılılık, önyargı, yok sayma, acıma, korku veya şiddet içeren olumsuz davranışlara maruz kalabiliyor. Bu tür yaklaşımlar engelli bireylerin hayatlarını zorlaştırdığı gibi kendisinin ve aynı zamanda aile yakınlarının ruh sağlığının bozulmasına da neden olabiliyor.
Diğer bir yanlış yaklaşım ise engelli bireylerin damgalanması/etiketlenmesi. Damgalanma neticesinde engelli birey sahip olduğu bir özellik dolayısıyla toplumca normal olarak sınıflanan ölçütlerin dışında sayıldığı için değersizleştiriliyor, başarısız, tembel ya da sorumsuz olarak algılanıyor. Bu olumsuz algılara bağlı olarak engelli birey, ayrımcılık, dışlama, mahrum etme ve kısıtlama davranışlarına maruz kalıyor.
Engelli bireylere empatik ve anlayışlı davranmak yerine acıma duygusu ile yaklaşmak toplumda var olan diğer bir yanlış tutum. Bu yaklaşım tarzı engelli bireyin toplumun eşit bir üyesi olarak algılanmasının önündeki en büyük bariyerlerden biridir.