'Dosya: "Kesin Dönüş Mümkün mü?'

“Almanya ‘Hoş Geldin’ Kültürünü Göçmenlere Hissettiremiyor”

Dr. Gülay Türkmen, çokkültürlü toplumlarda aidiyet ve kimlik alanlarında araştırma yapan bir sosyolog. Türkmen’le yüksek niteliklilerin Türkiye’ye kesin dönüşü hakkında konuştuk.

Son araştırmanız, “Demokratik Gerileme ve Tersine Göç: Yüksek Nitelikli Bireyleri Otokratikleşen Ülkelere Geri Dönmeye Ne Motive Ediyor?” başlığını taşıyor. Genel bir soruyla başlamak isterim. “Yüksek nitelikli göçmen” kimdir?

“Düşük nitelikli, yüksek nitelikli” ayrımı her ne kadar literatürde tartışmaya açık olsa da genelde bu kavramla ilgili üç kriter kullanılıyor: Birincisi eğitim. Yani, yüksek nitelikli göçmenler üniversite ve üstü eğitime sahip kişiler olarak görülüyor. İkincisi ise meslek. Her toplumda her mesleğin farklı statüsü olsa da “yüksek nitelikli” denildiğinde genelde daha prestijli görülen meslekleri ve “beyaz yaka” diye tabir ettiğimiz meslekleri ifa edenler kastediliyor. Bir de maaş var. Genelde bu üç kriterin birleşiminden hareketle “yüksek nitelikli” tanımı yapılıyor.

Bununla birlikte birçok akademisyen meslekler arasında hiyerarşiyi yeniden ürettiği iddiasıyla bu kavrama eleştirel yaklaşıyor. Ben araştırmamda sadece eğitimi baz aldım ve “yüksek nitelikli” olarak üniversite ve üstü eğitime sahip kişilerle görüştüm.

Türkiye’den başka bir ülkeye göçmüş ve sonra Türkiye’ye geri dönmüş yüksek niteliklilerle görüştünüz. Araştırmaya ne bulmayı umut ederek başladınız ve araştırmanın sonunda en çok neye şaşırdınız?

Ben ağırlıklı olarak otoriterleşmenin etkisini inceledim. Bir ülke otoriterleşmeye başladığında yüksek nitelikliler genelde ülkeyi ilk önce terk eden kişiler. Çünkü eğitim, yabancı dil gibi kaynaklarını ülke dışına kolay transfer edebiliyorlar ve sahip oldukları nitelikler sebebiyle daha kolay göç edebiliyorlar.

Diğer yandan yüksek nitelikliler ülkelerin demokratikleşmesi için olmazsa olmaz bir demografik kesim. Yüksek eğitimli nüfusun bir ülkeden kaçması o ülkenin otoriterleşmesini hızlandırıyor. O yüzden ben Türkiye’ye geri dönmek zorunda kalanlara değil de yurtdışında kalabilecekken Türkiye’ye gönüllü olarak dönmeyi seçmiş kişilere baktım. Bu araştırmayı yaptığım dönemde de hâlâ olduğu üzere sürekli Türkiye’den yurt dışına göç konuşuluyordu. Geriye göç çok da konuşulmuyordu. Yüksek eğitimli, belli mesleklere sahip, yurtdışında kalabilecek kişiler neden Türkiye’ye geri dönmeyi seçiyorlar? Bunu merak ederek araştırmaya başladım.

Karşılaştığım bulgular, daha önceki araştırmaların da gösterdiği geri dönüş motivasyonlarıyla uyumluydu: İnsanların ailelerini, arkadaşlarını özlemesi ya da ana dilinde konuşmak istemesi, kültürünü özlemesi gibi bulgular vardı. Yüksek eğitimli kişiler Türkiye’de de sosyo-ekonomik statü olarak iyi yerlere gelebilen kişiler ve yurtdışına göçle bazıları statü kaybı yaşıyor. Bir anda “hiç kimse” hâline gelebiliyorlar. Bu yüzden geri dönenler de var.

Sanırım şaşırtıcı olabilecek kısım, “Ben Türkiye’ye otoriterleşmeyle mücadele için döndüm” diyen idealistlerdi. Özellikle akademisyenler içinde Türkiye’ye dönüp demokratikleşmeye katkıda bulunmak ve otoriterleşmenin hızlanmasını engellemek isteyenler vardı.

Statü kaybından bahsettiniz: Türkiye’den Almanya’ya 60’lı yıllarda misafir işçiler giderken bugün IT uzmanları, doktorlar gibi yüksek nitelikli bir göçmen profili var. Statü değişse de Almanya’da bu değişimin “hoş geldin kültürü” üzerine ciddi bir etkisi olmadığını da görüyoruz. Biraz 60’lı yıllardaki misafir işçi neslinin devamı gibi görülüyor bu göçmenler. Bu konudaki değerlendirmenizi merak ediyorum.

Almanya kendini göç ülkesi olarak kabul edememiş bir ülke olduğu için hoş geldin kültürünü göçmenlere de hissettiremiyor. Amerika ya da Kanada gibi ülkeler göç ülkesi oldukları gerçeğiyle daha barışık.

Bununla birlikte her ülkenin “ötekisi” farklı. Almanya’nın da “ötekisi” nüfus olarak en büyük grup olduğu için Türkler. Polonyalılar veya Doğu Avrupalılar da ayrımcılığa uğruyor ama Türklerle ilgili bir de dinî farklılık olmasından kaynaklı önyargılar var. O yüzden bir Türk olarak buraya geldiğinizde etnik kimliğiniz mesleğinizin ve eğitiminizin önüne geçiyor, belli ön yargıları kırıp onların ötesine geçmeniz gerekiyor. İlk önce etnik kimliğiniz üzerinden yargılanıyorsunuz. Etnik kimlikle beraber de otomatikman sizin Müslüman olduğunuz varsayılıyor. Mesleki ve gündelik ortamlarda da bu tarz etkileşimler ve açıklama hâli yorucu geliyor. Türkiye’den gelen yeni nesil göçmenlerde bu yorgunluk ve bıkkınlık sık gözlemlediğimiz bir tepki.

Türkiye’den yeni gelenlerin kimilerinde hiyerarşide kendini üste koyma, “Biz buraya daha önce gelen Türkiyeli göçmenler gibi değiliz” tavrını da görüyorsunuz. Türkiye’nin kendi içindeki sınıfsal kavgalar burada kendini yeniden gösterebiliyor. Şehirli-kırsal olma hâli, farklı sınıflardan gelme hâli, eğitimli ya da daha az eğitimli olma durumu… Türkiye’de bunlar nasıl kendi içinde kültürel çatışmalar yaratıyorsa Almanya’da da Türkiye’den gelen nüfus çeşitlendikçe o çatışmalar tekrar üretiliyor.

Türkiye’den Almanya’ya göç nedenleri çok çeşitli. Mesela Türkiye’deki otokrasiden kaçanların dindarlıklarıyla ilgili bir şeyler gözlemleyebildiniz mi?

Türkiye’deki iktidar kendisi gibi olmayana yaşam alanı tanımıyor ve tam da burada otoriterleşiyor. Fakat, “her Müslüman bu iktidar altında çok rahat yaşar” gibi bir ön kabul de doğru değil. Çünkü iktidar İslam’ı sadece kendi tahayyül ettiği şekilde yorumlayanlara bir yaşam alanı tanıyor.

Öte yandan, seküler kesimden yurtdışına göç eden kimilerinin otoriterleşme olarak gördüğü şey ülkede demokrasinin gerilemesi değil de kendi yaşam biçimlerine bir alan tanınmaması. “Ülke demokratik olsun, herkese yaşam alanı tanınsın”dan ziyade, “bana yaşam alanı tanınsın” istiyorlar. Bu Türkiye’de yaygın bir eğilim, çoğulcu bir demokratik ortam isteyenlerin sayısı ne yazık ki az. Onlar da zaten ne Türkiye’de barınabiliyorlar ne de Almanya’da. Gördükleri sorunlara ses çıkardıkları için gittikleri her yerde istenmeyen kişi oluyorlar.

Bununla birlikte “Ben Türkiye’ye geri döneceğim, demokratikleşmeye katkıda bulunacağım” diyenlerin çoğu da sosyal bilimci akademisyenler ve bu bence tesadüf değil. Akademisyenliğin getirdiği mesleki filtrelemeyle daha demokratik bir bakış açısını sürdürme ve pratiğe dökmeye çalışan bir kesim bu.

Peki bu kesim Türkiye’ye döndüğünde nasıl tepkilerle karşılaşıyor?

Görüştüğüm kişilerin tamamı Türkiye’nin otoriterleşmesi sebebiyle göçmüş kişiler değildi. İçlerinde 10-15 senedir yurtdışında yaşayanlar da vardı. Benim kriterim sadece 2016 sonrası Türkiye’ye dönmüş olmalarıydı. 2016 senesi Türkiye demokrasisiyle ilgili tüm göstergelerin en düşük olduğu yıl olduğu için bu tarihi esas aldım.

Dönenlerin aldığı tepkilere gelince; bir görüşmecim arkadaşlarının kendisine, “Sen aklını mı kaybettin? Niye döndün?” gibi tepkiler verdiğini anlattı. Bir tanesi de şöyle dedi: “Türkiye’ye dönmemi hayretle karşılıyorlar ama bana ‘Türkiye’ye dönülür mü? Burada yaşanır mı?’ diyenler bakıyorum boğazda kahvaltıdalar, tatil beldelerinde denizdeler. Ben de onlara ‘Siz burada hayatınızı yaşıyorsunuz. Ben Amerika’nın küçük bir kasabasında mısır tarlalarının ortasında hayatımı sürdürmeye çalışırken bakıyorum siz en güzel yerlerdesiniz. Demek ki dönülebilecek bir şey de var Türkiye’de’ dedim.” Tabii bu görüşmecimin bahsettiği kişiler üst sınıf mensubu olduğu için burada sınıfsal bir avantaj da var.

Yüksek nitelikliler gittikleri ülkelerde nasıl ayrımcılıklar yaşıyorlar?

Bir “sabit yabancı” (İng. “constant foreigner”) olma durumu var. Meltem Yılmaz Şener bir makalesinde Amerika’dan ve Almanya’dan Türkiye’ye dönenlere bakıyor ve Almanya’dan dönenlerin Amerika’dakilere kıyasla daha çok ayrımcılık yaşamış olduğunu görüyor.
Benim de gözlemlerim kıta Avrupasından dönenlerin daha fazla ırkçılığa ve ayrımcılığa maruz kaldığını gösteriyor. Mesela İngiltere’den ya da Amerika’dan dönenler biraz daha yalnızlık, kültüre alışamama ya da beklediğini bulamama gibi şeylerden bahsederken kıta Avrupasından dönenler hem akademide hem iş hayatında yaşadıkları ırkçılıktan bahsettiler. Burada bir örüntü var.

Bununla birlikte benim görüştüğüm kişiler daha çok Türkiye’de orta-/üst-sınıf ve çoğunluk mensubu olan kişilerdi. Yani etnik Türk, Sünni Müslüman ve bunun avantajlarından birebir olmasa da yapısal olarak faydalanan kişiler. Türkiye’de bir Kürt’seniz, Hristiyan’sanız, Aleviyseniz, yani makbul çoğunluk üyesi değilseniz o zaman hayat daha zor olabiliyor. Başka bir proje için Almanya’ya göç eden Kürt gençleriyle görüştüğümde onların Türkiye’ye dönmeyi düşünmediklerini gözlemlemiştim.

Türkiye’de azınlık olmanın getirdiği bütün o zorlukları yaşayan biri ile Türkiye’de çoğunluk mensubu olmanın getirdiği avantajları yaşayan kişinin dönüş motivasyonları birbirinden farklı olabiliyor. Çoğunluk mensubu olan kişi ülkede daha korunaklı bir alanda yaşıyor ve yurt dışında azınlık olmanın dezavantajlarını gördüğünde, “Bununla mücadele edeceğime ülkeme dönerim” diye düşünebiliyor. Bir ülkenin çoğunluk mensubu olmak her zaman daha konforlu bir pozisyon.

Siz çalışmanızda Albert O. Hirschman’ın stratejilerinden bahsediyorsunuz. Kesin dönüş anlamında bu stratejiler nasıl bir yere oturuyor?

Albert Hirschman’ın “Exit, Voice, Loyalty” şeklinde üçlü bir konsepti var. Sadece bir ülkeden ayrılma kararıyla ilgili değil, çalıştığınız şirkette veya içinde bulunduğunuz topluluklarda memnun olmadığınızda da üç seçeneğiniz olduğunu söylüyor: Birinci seçenek “exit”, yani oradan ayrılmak. İkincisi “voice”, yani ses çıkartmak/eleştirmek, üçüncüsü ise “loyalty”, yani sadakat.

Hirschman “ses çıkarmayı” genelde bulunduğunuz ülkede ya da şirkette kalıp eleştirmek üzerinden kuruyor. Ben de araştırma bulgularıma dayanarak, “otoriterleşmeyle mücadele için geriye döndüm” diyenler üzerinden tersine göçü “voice”, yani bir ses çıkarma stratejisi olarak görebileceğimizi söylüyorum.

Sizce hangi şartların oluşması ya da değişmesi durumunda Türkiye’ye dönen yüksek nitelikli insan sayısının artması söz konusu olabilir. Mesela kötüleşen ekonomik koşullar ya da Avrupa’da aşırı sağ partilerin güçlenmesi bu dönüşün hacmini artırabilir mi?

Aşırı sağ dünyada ne yazık ki her yerde yükselişte, bu nedenle insanlar aşırı sağdan Türkiye’ye değil de daha ziyade başka bir Avrupa ülkesine kaçma planı yapıyorlar. Geri dönüş hacminin artması biraz da Türkiye’nin ekonomisinin iyileşmesi, demokratikleşmesinin hız kazanması, hukukun yeniden tesis edilmesi ile ilgili. Bu konularla ilgili belirsizlikler insanları korkutuyor. Bu hususlar düzeldiğinde birçok insanın Türkiye’ye dönebileceğini düşünüyorum, çünkü Avrupa’daki yaşam Türkiye kökenli insanlara çok bireyci ve yalnız geliyor. Türkiye’de makro ölçekli bir iyileşme bu kişilerin dönüş hızlarını artırabilir.

Elif Zehra Kandemir

Lisans eğitimini Münster Üniversitesinde Sosyoloji ve Siyaset Bilimi bölümlerinde çift anadal olarak tamamlayan Kandemir, Duisburg-Essen Üniversitesinde sosyoloji yüksek lisans eğitimini tamamlamıştır. Ağırlıklı çalışma alanları göç sosyolojisi ve ırkçılık araştırmaları olan Kandemir Perspektif dergisi editörüdür.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler