'ABD'

Amerikan Üniversitelerinde Filistin Protestolarına Genel Yasak mı Geliyor?

Filistin yanlısı öğrenci aktivist Mahmoud Khalil’in tutuklanmasının ardından Columbia Üniversitesi, federal fonlarını kaybetmemek için Trump yönetiminin dayattığı düzenlemeleri uygulamayı kabul etti. Diğer Amerikan üniversiteleri de aynı yolu izlerse, kampüslerde Filistin’e destek protestoları yakın zamanda tamamen yasaklanabilir.

Minnesota’da Columbia Üniversitesinde öğrencilerin tutuklanmasının ardından Minnesota Üniversitesi'nde toplanmış Filistin yanlısı protestocular | 23 Nisan 2024 | Fotoğraf: John Ye - Shutterstock

Amerika Birleşik Devletleri’nin New York şehrindeki (ABD) Columbia Üniversitesi, federal hükûmetten aldığı fonları kaybetme riskini göze alamayarak Başkan Donald Trump yönetiminin taleplerini kabul etti. Üniversitenin resmî internet sitesinde yapılan açıklamada üniversite yönetimi, Trump yönetiminin 7 Mart’ta okulun 400 milyon dolarlık fonunu kesmesi üzerine, sunulan taleplere uyma kararı aldığı açıkladı. Bu talepler doğrultusunda, üniversitedeki antisemitizmin tanımının yeniden gözden geçirileceği ve İsrail ve Yahudi Çalışmaları Enstitüsü kadrosunun genişletileceği duyuruldu.

Açıklamada, ayrıca, Columbia Üniversitesinde, öğrencilerin akademik binalarda protesto yapması ve kimliklerini gizlemek amacıyla maske takmalarının da yasaklandığı duyuruldu. Kampüsteki güvenlik önlemlerinin artırılarak yeni güvenlik görevlilerinin atanacağı ve bu kişilerin gerektiğinde tutuklama yetkisine sahip olacakları belirtildi. Ayrıca, üniversitedeki Orta Doğu Çalışmaları Bölümünün yeni bir denetim şekli içerisinde tutulacağı ve bölümün akademik politikalarının gözden geçirileceği bildirildi. 2024 yılında ABD’de düzenlenen Filistin’e destek gösterileri sırasında Columbia Üniversitesi önemli bir rol oynamıştı.

“Columbia Üniversitesi İfade Özgürlüğünü Koruyamıyorsa, Diğerleri Ne Yapabilir?”

NBC News kanalının haberine göre Columbia Üniversitesinin bu kararları kabul etmesi, bazı akademisyenler ve ifade özgürlüğü savunucuları tarafından “akademik özgürlüğe tehdit” olarak değerlendiriliyor. Bireysel Haklar ve İfade Vakfının (FIRE) hükûmet işlerinden sorumlu baş hukuk müşaviri Tyler Coward, “Muazzam kaynaklara sahip, etkili bir üniversite olan Columbia bile ifade özgürlüğünü tehdit eden hükûmetin taleplerine karşı duramıyorsa diğer üniversiteler ne yapabilir?” ifadelerini kullandı.

Başkan Donald Trump yönetimine bağlı kuruluşlar, New York’taki Columbia Üniversitesinin federal sözleşmeleri ve hibelerini, antisemitizm iddiaları nedeniyle gözden geçirdiğini bildiren bir açıklama yapmıştı. Columbia Üniversitesinin 400 milyon dolarlık fonunu, “antisemitizmle mücadelede eksiklik” gösterdiği gerekçesiyle 7 Mart’ta iptal eden Trump yönetimi, finansal müzakerelere devam edilebilmesi için üniversiteye taleplerin sıralandığı bir mektup göndermişti.

Filistin Protestolarının Odağındaki Columbia Üniversitesi ve Gözaltına Alınan Öğrencisi

Columbia Üniversitesinde Filistin destekçisi öğrenciler, 16 Nisan 2024’te okulun İsrail’in Gazze’deki saldırılarını ve işgalini destekleyen şirketlere devam eden finansal yatırımlarını protesto amacıyla kampüsün bahçesinde oturma eylemi başlatmış ve Gazze Dayanışma Kampı adıyla çadır kurmuştu.

O dönemde görev olan Rektör Minouche Shafik, eylemlerin ikinci gününde New York Polis Teşkilatı (NYPD) birimlerine göstericilerin dağıtılması için yardım talepte bulunmuştu. Kampüse giren polisler, 108 öğrenciyi gözaltına almıştı. Daha sonra 29 Nisan 2024’te okul yönetimi ile müzakerelerin çıkmaza girmesi üzerine öğrenciler okulun tarihi Hamilton Hall binasına girmiş, bir gün sonra okul yönetiminin talebi üzerine NYPD’ye bağlı çevik kuvvet ekipleri öğrencilere müdahale ederek binayı boşaltmıştı. Polis, bahçedeki çadır kampını da dağıtmıştı. Columbia Üniversitesinde başlayan Filistin’e destek gösterileri, ülkede 50’den fazla diğer üniversiteye de yayılmış, gösterilerde polis, çoğu öğrenci ve fakülte görevlisi 3 bin 100’den fazla kişiyi gözaltına almıştı.

Bunlar üzerine protestolara öncülük eden aynı üniversitenin yüksek lisans öğrencisi Filistinli aktivist Mahmoud Khalil, 3 Mart 2025’te eşiyle evine girerken gözaltına alınmıştı. Aktivistin avukatı Amy Greer, Khalil’in, “yeşil kartlı daimi ikametgâh sahibi” olarak ABD’de bulunmasına ve eşinin ABD’li olmasına rağmen ABD Göçmenlik ve Gümrük Muhafaza Dairesi yetkililerince tutuklandığını ve yeşil kartının iptal edildiğini belirtmişti. ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, sosyal medya platformu X’teki hesabından paylaştığı mesajda, “Amerika’daki Hamas destekçilerinin vizelerini veya yeşil kartlarını iptal edeceğiz, böylece sınır dışı edilebilecekler.” ifadesini kullanmıştı. Avukatlarının mahkemeye başvurması üzerine ABD’de bir yargıç Khalil’in sınır dışı edilmesine geçici engel kararı koymuştu.

“Artan Baskılar Protestoların Etkili Olduğunun Bir Kanıtı”

Columbia Üniversitesinin aldığı Trump yönetiminin taleplerine uyma kararının hemen öncesinde Amerikan-İslam İlişkileri Konseyi (CAIR) Hükümet İşleri Direktörü Robert McCaw, verdiği demeçte Filistinli protestocuların başarısını değerlendirmişti. McCaw, Trump yönetiminin hayata geçirdiği kararname ile tutuklanan Columbia Üniversitesi öğrencisi Mahmoud Khalil’in durumu ile Filistin aktivizmine yönelik İslamofobik yaklaşımları değerlendirmişti. Filistin yanlısı aktivist Mahmoud Khalil gibi çok sayıda öğrencinin tutuklanmasına yol açabilecek uygulamanın, Filistin yanlısı protestoların ABD’de ne kadar etkili olduğunun bir kanıtı olduğunu söylemişti.

Başkan Donald Trump’ın yeniden göreve gelmesinin ardından, 30 Ocak 2025 tarihinde imzalanan ve yürürlüğe giren kararname ile üniversite kampüslerinde Filistin yanlısı eylemlerin yapılmasının yasaklandığı ve bu eylemlere katılan kişilerin oturum ve vizelerinin iptal edileceği ilan edilmişti. Bu kapsamda mart ayının başında aktivist Mahmoud Khalil’in tutuklandığını hatırlatan McCaw, hâlen Khalil’e herhangi bir suçlama ve yargılama kararının yöneltilmediğini anlattı.

“Müslüman ve Filistinli Olmayan Aktivistler de Sınır Dışı Edildi”

ABD’de Trump yönetimince hayata geçirilen bu uygulamanın, geçmişte soğuk savaş döneminde de kullanılan, terörizmi desteklemeyle ilişkilendirilen bir yasa olduğunu anımsatan McCaw, günümüzde Filistin’e destek verdiği için bu uygulamaya tabi tutulan kişilerin açıkça hukuksuzluğa maruz kaldığını söyledi. McCaw, Filistin etki alanının ABD’de artmasından duyulan rahatsızlığa karşı hayata geçirilen bu uygulamanın, Filistin aktivizmi için onur duyulması gereken gelişme olduğunu belirterek, şöyle konuştu:

“Bu, Trump yönetiminin, terörizmi desteklemeyle ilgili birkaç ulusal güvenlik yasasından bahsederek yapmaya çalıştığı aslında bir kandırmacadan ibadet. Yasa için kullanılan bu argümanlar, Filistin yanlısı aktivistlerin insan hakları mitingine katılmasıyla ilgili olup terörle herhangi bir alakası bulunmuyor. Trump yönetimi, Soğuk Savaş dönemi Göçmenlik ve Ulusal Güvenlik Yasası’na atıfta bulunarak, Dışişleri Bakanı’na ABD dış politikasını etkileyen her bireyi sınır dışı etme ve yasal daimi ikametgahını iptal etme yetkisi veren nadiren bilinen bir yasayı gündeme getiriyor. Bu, Filistin yanlısı öğrenci protestocularının, insan hakları savunucularının ve öğrenci aktivistlerin ne kadar etkili olduklarını gösteren bir kanıt olup, onlar gurur duymalıdır.”

McCaw, Khalil’in bu yasa kapsamında tutuklanmasıyla ilgili tartışmalar devam ederken, hakkında sınır dışı kararı alınan daha başka kişilerin de bulunduğunu belirtti. McCaw’ın aktardığına göre sınır dışı edilenlerden birisi üniversitesi öğrencisi ve Khalil’in aksine Filistinli ya da Müslüman da değildi:  “Trump yönetimi şu ana kadar bir öğrenciyi daha sınır dışı etti. [Bu öğrenci ve diğer sınır dışı edilenler] Hindistanlıydı ve Müslüman değildi. Fakat Filistin yanlısı bir insan hakları aktivistleriydiler. Hükûmetin yeni uygulamasını kullanılarak sınır dışı edildiler.”

ABD’de Yeni Bir Müslüman Yasağı İçin Çerçeve Mi Oluşturuluyor?

ABD’de, İsrail ve onu destekleyen ABD yönetimi aleyhinde insan hakları aktivistleri ve vicdanlı bireylerin barışçıl eylemler yaptıklarını belirten McCaw, “Bu başkanlık kararnamelerinin birçoğu, [ilk dönemindeki seyahat kısıtlaması uygulaması olan] ‘Müslüman yasağı’nı (Muslim Ban – Executive Order 13769) yeniden oluşturmak ya da Filistin yanlısı insan hakları savunuculuğu yapanlar, vizeyle burada olan öğrenciler ve diğer türlerde vizeye sahip çalışanları soruşturmak ya da sınır dışı etmek için bir çerçeve oluşturuyor. Filistin insan haklarını desteklemek, ABD yasalarını ihlal etmek değildir.” dedi.

McCaw, ABD’deki siyaset kanadının da Filistin yanlısı aktivizmi yanlış gösterdiğini, barışçıl eylemleri antisemitizm ile bağdaştırdıklarını ve bu nedenle ABD toplumunda İslamofobinin ciddi oranda arttığını kaydetti. CAIR’in geçtiğimiz günlerde yayınlanan, ABD’deki İslamofobik vakaları ele aldığı raporuna da değinen McCaw, şöyle konuştu:

“Amerika’da İslamofobi en yüksek seviyeye ulaşmış durumda. CAIR, 2024 yılında 8 bin 600’den fazla sivil haklar şikayeti aldığını, bunların çoğunun okulda, iş yerinde ve kolluk kuvvetleriyle yapılan etkileşimlerde meydana geldiğini rapor etti. Açıkça söylemek gerekirse, ABD hükûmetinin İsrail’e ve Gazze’deki soykırıma verdiği destek, Amerika’da büyük bir değişime neden oldu. Artık İslamofobi ne yazık ki ABD’de daha da güçlendi. Çünkü Amerikan halkı, hükûmetin yurt dışındaki Müslümanları aşağılayan İsrail’i açıkça desteklediğini görüyor ve maalesef bu, Amerika’da da benzer şekilde yaşanıyor. CAIR gibi gruplar, İslamofobiye ve bu tür şiddet ve ayrımcılığa yol açan anti-Müslüman politikalara karşı mücadele ediyor, edecekler.”

Özellikle Mahmoud Khalil’in tutuklanması sonrasında bu İslamofobik eylemlerin sokaklardaki karşılığının görülebildiğini belirten McCaw, ABD’li Müslümanlar olarak bu hukuksuzluğa karşı her zaman duracaklarını, kişilerin dinî veya etnik mensubiyetlerine bakmaksızın Hristiyan, Yahudi, veya Müslüman olsalar dahi aynı şeyi savunmaya devam edeceklerini ifade etti. Hükümetin uygulayacağı hiç bir baskı veya yaptırımın haklı olan mücadeleyi durduramayacağına vurgu yapan McCaw, sözlerini, Mahmoud Khalil’in tutuklanması sonrasında sokaklarda gösteriler yapan binlere verdiği mesaj ile tamamladı:

“Son olarak, Filistin insan haklarını destekleyen herkese güçlü kalmalarını söylüyorum. Çok fazla sayılarla, mitinglere katılmaya devam edin, hükümetin sizi yıldırmasına izin vermeyin. Bir kalabalığı tutuklayamazlar. Şu anda, Trump yönetimi, Mahmoud Khalil gibi öğrenci aktivistlerini sınır dışı edip edemeyeceklerini görmek için denemeler yapıyor, ancak biliyoruz ki, Amerika’daki öğrenci protestocularının ve aktivistlerinin büyük çoğunluğu aslında Amerikan vatandaşlarıdır. Bunu başaramayacaklar. İster Hristiyan, ister Müslüman, ister Yahudi olsunlar ve biz yılmamalıyız. Filistin insan haklarını talep etmeye devam edeceğiz.”

İngiltere’de de Filistin Protestoları Yasaklanabilir: Mahkemeden Emsal Karar

Öte yandan, Filistin yanlısı protestoları desteklemek sadece Amerika’nın gündeminde değil. İngiltere’nin en köklü eğitim kurumlarından Cambridge Üniversitesi, kampüsünün belirli bölgelerinde İsrail-Filistin protestolarını Temmuz ayının sonuna kadar engellemek için Yüksek Mahkeme merciinden bir karar çıkardı. Geçtiğimiz şubat ayın bir yargıç, üniversitenin, çeşitli alanlarda üniversitenin izni olmadan çatışmaya ilişkin doğrudan eylemleri beş yıl süreyle yasaklama talebini reddetmişti. 19 Mart Çarşamba günü üniversite, birden fazla mezuniyet töreninin protestocular tarafından engellenmesini önlemek için dört aylık bir karar almak üzere Yüksek Mahkemeye tekrar başvurdu.

Yargıç Soole, 21 Mart’a gelindiğinde, tedbir kararını onayladı ve kampüste doğrudan eylemlerin tekrarlanması konusunda “yakın ve gerçek bir risk” bulunduğunu, kararın çıkmaması durumunda “bunun yüksek ihtimalle gerçekleşeceğini” belirtti. Ayrıca, “önerilen şartların mevcut koşullar altında gerekli olan asgari düzeyde olduğunu” ve kararın “tüm tarafların hakları arasında adil bir denge sağladığını” ekledi.

Bu karar, protestocuların akademik yılın son töreni olan 26 Temmuz’a kadar mezuniyet etkinliklerini engellemesini yasaklıyor. Cambridge Üniversitesi Sözcüsü Myriam Stacey KC, BBC’ye verdiği demeçte Yüksek Mahkeme tarafından verilen kararı memnuniyetle karşıladıklarını belirterek, bu kararın kampüsün işgal edilmesini ve dolayısıyla mezuniyet törenlerini engelleyeceğini, aynı zamanda personelin çalışma hakkını koruyacağını ifade etti. Ayrıca, alınan tedbirin “hiçbir zaman yasal protestoları engellemekle ilgili olmadığını” ekledi.

Avrupa Hukuki Destek Merkezi (ELSC), üniversitenin bu girişimine karşı çıktı. Merkezin avukatları mahkemeye verdikleri beyanda, tedbir kararının protestocuların insan haklarına “orantısız bir müdahale” olduğunu ve kampüslerde protesto hakkı için “tehlikeli bir emsal” oluşturacağını savundu. Protestoların ilişkilendirildiği Cambridge for Palestine grubu ise kararı “hareketimizi kriminalize etmeye ve denetim altına almaya yönelik şiddet içeren bir adım” olarak nitelendirerek kınadı. (AA, P)

Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler