'Avrupa'

Avrupa’da Göçmen Karşıtı İttifak: AİHM’nin Yetkilerini Kısıtlama Çağrısı

Avrupa Konseyi üyesi dokuz ülke, suç işleyen göçmenlerin daha kolay sınır dışı edilebilmesi için Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni yeniden yorumlamayı talep etti. İtalya ve Danimarka'nın öncülüğünde yapılan çağrıda, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin aldığı kararların ulusal hükûmetlerin siyasi karar alma yetisini sınırladığı iddia ediliyor.

Fotoğraf: Oleg Mikhaylov/Shutterstock

22 Mayıs 2025 tarihinde Danimarka ve İtalya’nın girişimiyle, Avrupa Konseyi üyesi dokuz ülke (Avusturya, Belçika, Çekya, Estonya, Letonya, Litvanya ve Polonya) Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni nasıl yorumladığına dair “yeni ve açık fikirli bir tartışma” başlatılması çağrısında bulunan ortak bir mektup yayımladı.

Aşırı Sağcı Meloni ile Merkez Soldan Frederiksen Beraber Tavır Aldı

İtalya Başbakanı Giorgia Meloni ve Danimarka Başbakanı Mette Frederiksen öncülüğünde kaleme alınan yazılı bir bildiride imzası bulunan liderler, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin kapsamını “aşırı şekilde genişlettiğini” iddia ediyor. Belgeye İtalya, Danimarka, Avusturya, Belçika, Çekya, Estonya, Letonya, Litvanya ve Polonya liderleri imza attı. Kaleme alınan açık bir mektupta, dokuz Avrupa Birliği ülkesi, göç politikalarında değişiklik yapılabilmesini sağlamak amacıyla Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) yeniden yorumlanmasını talep ediyor.

İtalya Başbakanı Meloni, geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada, “İtalya ve Danimarka, bağlı olduğumuz bazı Avrupa sözleşmeleri üzerine siyasi bir tartışma başlatmak ve bu sözleşmelerin, yazılmalarından on yıllar sonra, çağımızın büyük meselelerini -başta göç olgusu olmak üzere- ele alma kapasitesini değerlendirmek istiyor,” demişti. İtalya’dan aşırı sağdan gelen Meloni ile AB’nin merkez solundaki Frederiksen’in aynı mektuba imza atması, girişimin ideolojik çeşitliliğini de vurguluyor. Dokuz ülkenin ortak bildirisi, son aylarda Avrupa genelinde göç karşıtı partilerin popülaritesinin artmasıyla aynı döneme denk geliyor.

Bu ülkeler, suç işleyen yabancıların sınır dışı edilmesine ilişkin kararları alma konusunda daha geniş bir takdir yetkisi talep ediyor ve sınır dışı edilemeyen kişilerin izlenebilmesini istiyor. Ayrıca, “düşman” ülkeler tarafından göçmenlerin siyasi araç olarak kullanılmasının da ele alınması gerektiğini vurguluyorlar. Örneğin Litvanya, geçtiğimiz günlerde Belarus’u yasa dışı sınır geçişlerini kolaylaştırarak Avrupa Birliği içinde siyasi istikrarsızlık yaratmakla suçlayarak Uluslararası Adalet Divanı makamına (UAD) dava açmıştı.

Sınır Dışı İşlemleri İçin Hükûmetlere Daha Fazla “Takdir Hakkı” Bırakılması İsteniyor

Suç işleyen göçmenlerin daha kolay sınır dışı edilebilmesi gerektiğini savunan imzacı liderler, AİHS’nin mevcut yorumunun gözden geçirilmesi gerektiğini belirtiyor. “Mahkemenin bazı durumlarda sözleşmenin kapsamını, ilk amaçlarının ötesine taşıyıp taşımadığını ve bu yolla korunması gereken çıkarlar arasındaki dengeyi değiştirip değiştirmediğini değerlendirmek önemlidir,” ve “Mahkemenin yorumunun zaman içinde geliştirilmesi, bazı durumlarda demokrasilerimizde siyasi karar alma yetimizi sınırlamıştır,” ifadelerine de yer verildi.

“Uluslararası sözleşmelerin günümüzün zorluklarıyla ne ölçüde örtüştüğünü tartışmaya açmak gerekiyor,” ifadelerine de yer verilen mektupta, “Bir zamanlar doğru olan, artık çözüm olmayabilir. Büyük savaşların külleri içinde tasarlanan birçok fikrin ardından dünya kökten değişti,” sözleriyle insani hakları daha fazla merkeze alan eski esasların değiştirebileceği mesajı verildi.

İtalya Başbakanı Giorgia Meloni, Perşembe günü Danimarka Başbakanı Mette Frederiksen ile düzenlediği ortak basın toplantısında, mektubun amacının “bazı Avrupa sözleşmeleri üzerine ve bu sözleşmelerin çağımızın büyük meseleleriyle -özellikle göç meselesiyle- başa çıkma kapasitesi üzerine siyasi bir tartışma başlatmak” olduğunu belirtti. Meloni, Frederiksen ve diğer imzacılar mektupta, görmek istedikleri somut değişiklikleri de sıraladı.

Bu öneriler arasında, suç işleyen yabancı uyrukluların ne zaman sınır dışı edileceğine karar verme konusunda daha fazla takdir yetkisi tanınması ve “göçmenleri sınırlarımızda araçsallaştırarak değerlerimizi ve haklarımızı bize karşı kullanmaya çalışan düşmanca devletlere” karşı daha etkili önlemler alınabilmesi yer alıyor.

Liderler özellikle düzensiz göç konusuna dikkat çekerek, Avrupa’ya gelen bazı kişilerin “topluma entegre olmayı reddettiklerini, paralel toplumlar kurduklarını ve eşitlik, demokrasi ve özgürlük gibi temel değerlerden uzaklaştıklarını” belirttiler. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni zaman zaman “aşırı geniş yorumladığını” savunan liderler, bu durumun kendi demokrasileri içinde siyasi karar alma yetilerini sınırlandırdığını ileri sürdüler.

Yeniden Yorumlanması İstenen Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Nedir?

1950 yılında -merkezi Strazburg’da bulunan- Avrupa Konseyi tarafından imzalanan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Avrupa’da insan hakları ve temel özgürlükleri korumayı amaçlayan uluslararası bir sözleşmedir. Bu sözleşme, II. Dünya Savaşı’nın ardından yaklaşık 75 yıl önce imzalanmış uluslararası bir antlaşmadır. İşkence yasağı, adil yargılanma hakkı, ifade özgürlüğü gibi temel hak ve özgürlükleri garanti altına alan metne, 1960’larda ölüm cezasını yasaklayan bir güncelleme yapılmıştır.

Sözleşme, kıtanın en eski ve en üst düzey insan hakları kurumu olan Avrupa Konseyinin hukuki temelini oluşturumaktadır. Avrupa Birliği’nden daha eski olan Avrupa Konseyi, 2022’de Ukrayna’yı işgali nedeniyle ihraç edilen Rusya hariç, 47 devletten oluşmaktaydı. Günümüzde Avrupa Konseyi’ni oluşturan 46 ülkenin tamamı -27 AB üyesi ülke dâhil- bu sözleşmenin tarafı konumundadır. Sözleşmeye taraf bir devlet tarafından haklarının ihlal edildiğine inanan bireyler, ulusal hukuki yolları tükettikten sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (Strazburg) başvurabilir.

Son dönemde dikkat çeken davalar arasında, İngiltere’den Ruanda’ya gönderilmesi planlanan sığınmacıların uçuşlarının durdurulması ve ileri yaştaki İsviçreli kadınların hükûmetten iklim değişikliğine karşı daha güçlü önlem talebi yer alıyor.

Avrupa Konseyinden Mahkemenin “Zayıflatılmaması” Çağrısı

Bu çağrıya karşılık olarak, Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Alain Berset, söz konusu sözleşmenin “zayıflatılmaması” ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin “siyasallaştırılmaması” gerektiği uyarısında bulundu. Berset, Mahkeme’nin görevinin bu sözleşmeyi yorumlamak ve korumak olduğunun altını çizdi. “Fikir alışverişi sağlıklıdır, ancak bir mahkemeyi siyasallaştırmak değildir” diyen Berset, “Hukukun üstünlüğüne dayanan bir toplumda, yargı organları siyasi baskıya maruz kalmamalıdır. Temel hakları koruyan kurumlar siyasi döngülere göre şekil alamaz. Eğer alırlarsa, sağlamakla yükümlü oldukları istikrarı zayıflatırız,” ifadelerini kullandı.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin dışsal bir yapı değil Avrupa Konseyi’nin üye ülkeler tarafından egemen bir tercih sonunda kurulmuş özgür iradeleriyle onayladıkları bir yargı organı olduğunu hatırlatan Berset, mahkemenin bu ülkelerin savunmayı taahhüt ettiği hakları ve değerleri korumak için var olduğunu belirterek bu mahkemenin ne hükûmetlere karşı ne de hükûmetler tarafından bir silah olarak kullanılamayacağını dile getirdi.

Avrupa’da Göçmen Karşıtlığında Sağ ve Solun İttifakı

Avrupa’da göçmen karşıtı politikalar denilince akla gelen ilk siyasi çevreler, sağ ve aşırı sağdan olsa da bu mektubun imzacılarına bakıldığında durumun bu kadar basit olmadığı da anlaşılıyor. Bu açık mektuba öncülük eden iki liderden birinin Meloni olması şaşırtıcı olmasa da Danimarka Başbakanı Frederiksen gibi “merkez sol” figürlerin de bu göçmen karşıtı dalgayı yaygınlaştırdığı görülüyor. Bu iki lider, düzensiz göçü her ne pahasına olursa olsun durdurmak isteyen bir grup AB ülkesine öncülük ediyor. Roma’dan verdikleri mesaj net: “Suç kaydı olan yabancıların sınır dışı edilmesini engelleyen katı sınırlamalar nedeniyle, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin yeniden yorumlanması gerekiyor.”

Sözleşme ve AİHM’nin Avrupa’da temel özgürlükleri 70 yılı aşkın süredir koruyan bir yapı olması, imzacı liderlerin öncelikleri arasında yer almıyor. Mektup, siyasi bağlamın değiştiğini ve sözleşmenin yeniden yorumlanması gerektiğini iddia ediyor. 2025’in ilk aylarında AB sınırlarında düzensiz varışların yüzde 25 oranında azaldığını gösteren veriler de onların bu girişimden vazgeçirmek adına yeterli olmadı. Çünkü bu dokuz ülke, “Avrupa’nın düzensiz göç üzerinde yeniden kontrol sağlaması için daha yapılacak çok şey olduğu” görüşünü savunuyor.

Oxford Üniversitesinde uluslararası insan hakları hukuku profesörü Başak Çalı ise DW’ye yaptığı açıklamada, bu mektubun “hukuki değil, siyasi bir eylem” olduğunu söyledi. Mektubun tam olarak neyi değiştirmeyi hedeflediğinin belirsiz olduğunu belirten Çalı, AİHM’nin göçle ilgili davalarda zaten devletlere belirli ölçüde takdir hakkı tanıdığını vurguladı: “Bu mektup, ‘mahkeme gelecekte açılacak davalarda bizim gibi düşünmeli’ demek oluyor. Ancak mahkemeler böyle çalışmaz.” Çalı, ayrıca, dokuz ulusal hükûmetin mahkemenin yorumunu tartışmaya açsa bile, AB ve BM’nin göçmen haklarına dair kuralları bağlayıcılığını sürdüğünü hatırlatıyor. (P)

Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler