Alman Polis Teşkilatında Aşırı Sağcı Şebeke ve “NSU 2.0”
Almanya’da aşırı sağcıların gönderdiği tehdit mektuplarının izi, polis karakollarına çıkıyor. “NSU 2.0” imzalı tehdit mektupları, ilk defa 2018 yılının ağustos ayında Seda Başay-Yıldız’la başlamış, İdil Baydar ve Janine Wissler ile devam etmişti. Peki Alman devleti, polis teşkilatındaki olası bir aşırı sağcı şebekeye karşı kör mü?
Almanya’da NSU 2.0 imzalı tehdit mektuplarını gönderen aşırı sağcı şebeke gündemde. Frankfurt ve Wiesbaden polis karakollarının da bir şekilde şüphe altında olduğu bu tartışma, ülkenin aşırı sağcılıkla mücadelesi açısından büyük önem taşıyor.
Her şey 2018 yılının ağustos ayında, avukat Seda Başay-Yıldız’ın Frankfurt’taki ofisine bir faks gelmesiyle başladı. Gelen, bir tehdit mesajıydı. Mektupta Seda Başay-Yıldız’ın 2 yaşındaki kızı ölümle tehdit ediliyordu. NSU davasında, merhum Enver Şimşek’in ailesinin avukatlığını yapan Seda Başay-Yıldız için tehditler artık sıradanlaşmış olsa da, bu mesaj farklıydı. Çünkü bu kez tehdidin altında Seda Hanım’ın ikamet ettiği evin adresi yazıyordu. Ve bu adresi herhangi birisinin bilmesi mümkün değildi.
Tehdidin ardından başlayan soruşturmada, Seda Hanım’ın ev adresinin, en son Frankfurt’ta bir karakolda, kamuya ait bilgisayardan, Nüfus Kütüğü kayıtlarından sorgulandığı ortaya çıktı. Tehdit mektubunu gönderenler, yalnızca devletin sahip olabileceği bilgilere erişim sağlamışlardı. Yani Seda Hanım’a gelen tehdidin çıkış noktası, Frankfurt polisiydi.
Tehdit Mektupları Devam Ediyor: İdil Baydar ve Janine Wissler
Seda Başay-Yıldız’a tehditlerin ardından soruşturma başladı, Frankfurt karakolunda bazı polislerin, bir Whatsapp grubunda aşırı sağcı parolalarla chat yaptığı ortaya çıktı. Bu gruptaki polisler açığa alındı, Seda Hanım’a tehditle ilintili olduğu düşünülen polis gözaltına alınıp sonra salıverildi, bazı polislerin evleri arandı.
Fakat aşırı sağcıların tehdit mektupları bitmedi. “Jilet Ayşe” lakabıyla bilinen kabare sanatçısı İdil Baydar, sadece 2019 yılında aşırı sağcılardan sekiz tehdit mesajı aldı. Bu mesajlardan bir kısmı doğrudan şahsi telefonuna SMS olarak gönderilmişti ve NSU 2.0 imzasını taşıyordu. Baydar’ın polise yaptığı şikayetlerin ardından, faile dair bilgi olmadığı gerekçesiyle dosya kapatıldı.
Ardından Hessen Eyalet Parlamentosunda Sol Parti lideri Janine Wissler, “NSU 2.0” imzalı tehdit mektupları aldı. Kısa bir süre önce Sol Parti Başkan Yardımcısı Martina Renner ve Sol Parti Berlin Grup Başkanı Anne Helm de aynı tehditleri aldılar.
Son olarak da ZDF moderatörü Maybrit Illner’e, TAZ gazetesi köşe yazarı Hengameh Yaghoobifarah’a ve bugün NSU müdahil avukatlarından Mehmet Daimagüler’e NSU 2.0 imzalı yeni tehdit mektupları gönderildi.
Seda Başay-Yıldız haricinde, İdil Baydar ve Janine Wissler’in şahsi bilgilerinin de Frankfurt ve Wiesbaden’daki polis karakolundan sorgulandığı ortaya çıktı.
NSU 2.0: Aşırı Sağ Devlet Mekanizmasına Nüfuz Mu Etti?
Seda Başay-Yıldız’a ilk tehdit geldiğinden bugüne kadar, Almanya’daki aşırı sağcılar korkunç cinayetlerine devam ettiler. 2 Temmuz 2019’da yine Hessen eyaletinde, Kassel Valisi Walter Lübcke bir aşırı sağcı tarafından öldürüldü. 3 ay sonra, 9 Ekim 2019’da Halle’de bir aşırı sağcı, bir sinagoga ve ardından bir döner dükkanına saldırarak 2 kişiyi öldürdü. 4 ay sonra ise Hanau saldırısında bir ırkçı, 9 kişiyi katletti.
Almanya’da aşırı sağ, arada sırada hortlayıp kendisine nadiren kurbanlar seçen bir hortlak değil; yaşamın tam ortasında, polis teşkilatında dahi kendisine takipçi bulabilen çok büyük bir tehdit.
Alman güvenlik birimlerinin bu tehdide karşı bütünüyle kör olduğunu iddia etmek, elbette abartılı olur. Alman polis teşkilatının, anayasal değerlere bağlılık gibi bir motivasyonla, aşırı sağcılık tehdidiyle ciddi şekilde mücadele ettiği açık. Seda Başay-Yıldız’a gelen ilk tehdit mektubunun hemen ardından, mektupta aşırı sağcı polislerin müdahalesi hemen bulunmuş ve soruşturma bu yönde sürdürülmüştü. Hessen Emniyet Müdürü Udo Münch’ün istifası da, polis teşkilatında aşırı sağcılıkla mücadelenin ciddiye alındığını ve en azından siyaseten bu mektupların sorumluluğu konusunda bir bedel ödendiğini gösteriyor.
Fakat esas çözüm, Seda Başay-Yıldız’a, İdil Baydar’a, Janine Wissler’e ya da Mehmet Daimagüler’e tehdit mektubu gönderen polislerin bulunup açığa alınması değil. Polis teşkilatında aşırı sağcılıkla mücadele, önce aşırı sağcı görüşlere sahip olan birisinin nasıl polis memuru olabildiği sorusunun sorgulanması ile başlamalı. Ayrıca görev yapmakta olan herhangi bir polis memurunun seneler içerisinde aşırı sağcılığa nasıl sempati besleyebildiği de açığa çıkartılmak zorunda.
Almanya, aşırı sağcılıkla mücadele konusundaki türlü beceriksizliklerle ilk defa karşılaşmıyor. Aşırı sağla eksik mücadele, NSU cinayetlerinde en az 10 kişinin hayatına mal oldu. Vatandaşları korumakla görevli polislerin, aşırı sağcı tehditlere müdahil olması başlı başına büyük bir skandal. Daha acı olanı ise, NSU terör örgütünün komik bir isimle hâlâ dolaşımda olması. Almanya’daki herkesin, kendisini eşit derecede güvende hissedebilmesi için, aşırı sağın daha başka kurbanlar alması beklenmemeli.