'Dosya: "Avrupa'da Okul, Çocuk ve Ramazan'

Abdullah Şahin: “Çocuklara Ramazanın Oruçtan İbaret Olmadığı Anlatılmalı”

Ramazan ayının gelmesiyle birlikte kamuoyunda oruç ibadetine dair birçok konu gündeme geliyor. Warwick Üniversitesinde azınlık-çoğunluk bağlamlarında İslam eğitimi üzerine çalışmalar yürüten Dr. Abdullah Şahin ile Avrupa’da ramazana dair konuştuk.

Çoğunluğu Müslüman olan toplumlardaki ramazan ile Müslümanların azınlıkta oldukları Avrupa ülkelerinde ramazan ayı yaşamı arasında fark var mı sizce?

Ramazan sosyal boyutu güçlü, kolektif dinî yaşamı içeren ve yaşanması toplumsal ortama bağı olan bir ibadettir. Dolayısıyla pandemi bu farkı bir nebze gidermiş olsa da Müslümanların azınlık ya da çoğunlukta olmaları ramazan ayı ve oruç ibadetini etkilediği kanaatindeyim.

Baskın bir seküler kültür ortamında oruç tutmanın kendine ait zorlukları var tabii ki. Fakat bunun aktif ramazan atmosferinin oluşturulması ve bu toplumsal ritüelin güçlenmesinin sağlamasına etken olması da mümkün. Hatta bu açıdan azınlık ortamının daha avantajlı olduğunu söylemek gerekir çünkü oruç tutma bireylere hem grup kimliklerini teyit edici bir ortam hazırlıyor hem de ırklar ve mezhepler üstü İslami aidiyet duygusunun pekişmesine çok önemli bir katkıda bulunuyor. Avrupa’nın birçok üniversitesindeki Müslüman öğrencileri düşünün; farklı ırk, dil, kültür, ait oldukları İslam mezhebi ve benimsedikleri İslam yorumundan bağımsız olarak ramazanı birlikte yaşama gayretinde olmaları İslam’ın bir üst kimlik (ümmet) değeri olarak tecrübe etmelerine fırsat veriyor.  

Bazı Avrupa ülkelerinde okulda İslam din dersi veya benzer imkânlar mevcut. Bu derste Müslüman öğrencilere ramazanı nasıl anlatmalı?

Okullarda İslam din derslerinin olması güzel bir imkân çünkü bu Müslüman çocukların İslami kimlik ve değerlerinin normal bir şekilde okul ortamında da teyit edilmesini ve dolayısıyla dinî özgüvenin, aidiyetinin güçlenmesini sağlayabilir. Ramazanın Müslüman kimliğin sosyal boyutunun tecrübesine fırsat vermesi açısından ayrı bir önemi var. Öğrenciye oruç tutulmayan bir ortamda orucun ibadet oluşu, ama bu ibadetin aç susuz kalmaktan ibaret olamayıp dinî değerlerin çocukların dünyalarındaki önemini işlememiz gerekir. Orucun ahkâm boyutu ele alınırken amaç/değer boyutu da ele alınmalı ki yaşam kontekstinde arzu edilen bilinç de pekişsin.

Ayrıca ramazan okulda İslam din dersinde farklı olmanın güzel bir şey olduğunu anlatmanın yanı sıra oruç tutma ile sosyal, ekonomik adalet konularında duyarlı olmayı öğretmek için de iyi bir fırsat. Bu noktada çocukların yaşadığı toplumsal gerçekliği dikkate alan etkin pedagojik malzeme ve yaklaşımlar geliştirmemiz gerekiyor.

Dolayısıyla ramazan okulda hem İslam’ı anlatmak için iyi bir fırsat hem de diğer din mensuplarına da oruç ibadeti anlatılabilir.

Evet, ortak ortamlar oluşturarak bunu sağlamak gerekir ki hem Müslüman öğrenciler kendi dinî pratiklerini güvenli bir ortamda anlatabilsinler hem de diğer dinlere mensup öğrenciler bunları öğrensin ve toplumsal çeşitliliğin bilincine varsınlar. Örneğin yaşayıp üniversitede ders verdiğim İngiltere’deki mecburi din eğitimi derslerinde ramazan ayında oruç ve İslami diğer ibadetler hakkında mutat olarak bilgi veriliyor. Çokkültürlü din eğitimi bu tür pedagojik teşebbüsler için imkân tanıyor. Okullar genel olarak İslami kurumlarla ve benim gibi Müslüman öğretmen yetiştirme programları üzerine uzmanlığı olan akademisyenlerle sürekli fikir alışverişinde bulunur. 

Bu bağlamda resmî okul ile cami arasında fark var mı sizce?

İngiltere ortamında fark var çünkü burada okuldaki din dersi tüm öğrencilerin katıldığı bir derstir, yani konfesyonel değildir. İngiltere’de diğer Avrupa ülkelerde olduğu gibi devlet okullarında İslam veya Hristiyanlık temelli din dersi yok. Burada değindiğim gibi ramazan, İslam ve Müslümanlar hakkında bilgi verilebilir ama herhangi bir dinin teşviki veya tatbiki yapılmaz.

Diğer Avrupa ülkelerinde cami ile okul arasında fark yok veya olmaması gerekir. Çünkü buradaki İslam derslerinde öğrencilerin tamamı Müslüman ve öğretmen de Müslüman. Okulda teori, camide uygulama yapılır gibi bir fark olmaması lazım. Ortak amaç Müslüman aileden gelen ve dini öğrenmesi ve benimsemesi olduğu için böyle bir farkı gözetmek doğru değil.

Avrupa’daki resmî İslam din eğitiminin tabii ki politik bir boyut da var. İslam din dersleri konfesyonel olmalarına rağmen sanki resmî bir İslam öğretme çalışması ve seküler değerlerin de verilmesi amacı var gibi algılanıyor kanaatindeyim. Müslüman öğrencinin muhakkak bir eleştirel bakış açısına sahip olması ve kendi kendine dini yorumlama becerisine sahip olması öğretilmek isteniyor ki bu önemli bir eğitimsel amaç. Fakat, bu öncelikle öğrencilerin ait oldukları dini anlamaları ve yaşamalarında uygulama hedefine de gölgelememeli. Sanırım bu pedagojik problem İslam din dersinin Katolik veya Protestan din derslerine kıyasla eğitim sistemine tam oturmadığından dolayı da olabilir. 

Bilhassa ramazanda kamuoyunda oruç pratiğinin “çağdaş” olup-olmadığı, sağlıklı olup-olmadığı ve bilhassa çocukların oruca alıştırılmaya çalışılması gibi sorunsallaştırılmış konulara gündemde olur. Bu tartışmaların arka planı nedir sizce?

Burada politik bir kaygı ve ideolojik amaçların olduğu bir gerçek. Ramazanda dinî yaşam gündemde yer aldığı, daha görünür ve ön planda olduğu için İslam’ın seküler ortamla bağdaşmadığı fikri daha güçlü bir şekilde yayılıyor. Özellikle medyada oruçla ilgili aile baskısı olduğu, birey ve çocuk haklarına aykırı olduğu, sağlığa zarar verdiği ve çağ dışı bir ibadet olarak lanse edilebiliyor. Bu argümanlar daha çok seküler ve liberal kesimler tarafından öne sürülüyor. Okullar seküler ortamlar olduğu için çocuklara ebeveynleri üzerinden seçim hakkı tanınmalı diye bir talep var. Orucun öğrencilerin eğitimine olumsuz etki ettiği savunuluyor. Bu noktalar İngiltere’deki seküler kesimler tarafından da her ramazanda dile getiriliyor. Ama bu iddia ve isteklere delil getirilemediği için çoğunlukla bunların bir gerçeğe dayanmaktan ziyade ideolojik olduğu ortada.

Hâlbuki diğer boyut düşünülmüyor: Prensip olarak seküler çoğulcu toplumda devletin din özgürlüğünü koruması ve bu özel alana karışmaması gerekir. Dinî haklar kamu alanında da hukuk çerçevesinde koruma altına alınmalı. Bu durumda devletin yapacağı şey vatandaşlarının dinî yaşamlarının gerçekleşmesi için mümkün oldukça ortam sunması ve bu farklı din ve dünya görüşlerine sahip insanların barışçıl birlikte yaşam duygularının pekişmesini sağlamasıdır. Maalesef Müslümanlar söz konusu olunca sekülerizmin bu karşılayıcı/kapsayıcı boyutu gündeme gelmiyor. Tam tersine bazen ebeveyn ve çocuklar dinî inanç ve pratiklerinden dolayı ötekileştirilebiliyor.  

Ramazan ve oruç söz konusu olunca dinî değerlere önem veren muhafazakâr insan veya partiler bile bahsettiğiniz bir yaklaşım sergiliyor. 

Bunun sebebi kanaatimce modern çoğulcu toplumların sağlıklı işlemesinin esas şartı olan karşılıklı güven duygusunun tam olarak oturtulmamış olmasıdır. Onun için oruç gibi “normal” algılanması gereken bir konu bile farklı boyutlara çekilebiliyor. Maalesef genel manada toplumun ve devletin maslahatına ters düşmediği sürece dinî pratiklere saygı duymak yerine stereotipleme, marjinalleştirme ve hatta engelleme yolları aranıyor. Tekil olumsuz bir örnek meydana geldiğinde genelleştirilip baskı aracı hâline döndürülüyor.

Hâlbuki kolektif değil de ferdî boyutta bakılsa oruç tutmanın veya muaf tutulmanın İslam’da zaten detaylı ve esnek kurallarının olduğu görülecektir. Tabii özellikle orucun çocukların sağlığını tehlikeye düşürmemesi konusunda ebeveynleri bilgilendirmek gerekir. Fakat güç olan Müslümanların diğer dinî cemaatlere ve devlete İslam’ın oruç konusundaki açık ve esnek ahkamını her zaman iyi anlatamıyor olmasıdır.

Bu tartışmaları okul veya camideki eğitmen nasıl ele almalı?

Evvela farklı olmanın normal olduğu ve özgüveni pekiştirici bir değer olarak öğretilmesinin sıkça vurgulandığı bir ortamda yaşadığımızı dikkate almalıyız. Aslında ramazan ve oruç bu farklılığın anlatılması için iyi bir fırsat. Ramazan ve orucun anlamının seküler ve çok kültürlü ortamda nasıl anlatılabileceğini öne çıkarmak lazım. Yani baskı ortamından arındırılmış, güvenli bir ortamda oruç ibadetinin İslam’daki yeri gayet nesnel ve gerektiği gibi ele alınabilmeli. Dinî, sosyal, psikolojik boyutları ele alınmalı, takva ve ümmet duygusunun güçlenmesi merkezde olmalı.

Bu bağlamda gayrimüslim öğretmenlerin bulunduğu okullardaki Müslüman öğretmenlerin de önemli rolü var. Onlar okul, aile ve cami üçgeninin merkezinde bulunduğu için bunları bir araya getirerek ramazanın ve orucun sorunsallaştırmalardan beri ve doğru anlatılmasını sağlayabilirler.

Bu üçgende aileye düşen görev ramazanın aç susuz kalmaktan ibaret olmadığını, dinî bir vecibenin yerine getirilmesi bilincinin yanında çocukların genel kişilik oluşumunda önemli rolü olan değerlerin, örneğin empati duygusunun gelişmesine vesile sunan boyutlarının da olduğunu yaşayarak anlatmalarıdır.

Ali Mete

Frankfurt’ta Din Bilimleri lisans eğitimini tamamlayan Ali Mete, İslam Toplumu Millî Görüş (IGMG) Genel Sekreteridir. Mete aynı zamanda PLURAL Yayınevinin müdürlüğünü ve Perspektif dergisinin genel yayın yönetmenliğini yapmaktadır.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler