'KÜLTÜR PERSPEKTİFİ'

“Çokkültürlülük Başıma Gelmiş En Güzel Şey”

Ahmed Emin Batman, Amsterdam’da doğmuş, 22 yaşında bir sanatçı, içerik üreticisi ve mimarlık öğrencisi. Kültür Perspektifi Serisi kapsamında Batman’la geleneksel sanat ile modern sanatı sentezleyerek ürettiği eserleri hakkında konuştuk.

Ahmed Emin Batman

Kendinizi ve sanatınızı/meşgul olduğunuz alanı kısaca tanıtabilir misiniz?

Tabii. Ben Ahmed Emin Batman. 22 yaşındayım. Hollanda’nın Amsterdam şehrinde doğdum. Orada büyüdüm ve hâlihazırda orada yaşıyorum. Beş sene önce henüz 17 yaşındayken Amsterdam’da bulunan Stedelijk Modern Çağdaş Sanatlar Müzesi’nde genç eğitmen olarak çalışmaya başladım. Bu görevin ardından sanata ilgim o kadar arttı ki, bulunduğum müzede farklı pozisyonlarda kendime yer edindim. Burada sosyal medya ekibinden tutun da Türkçe turlara kadar farklı pozisyonlarda görev aldım. Aktüel olarak Van Gogh Müzesi’nde içerik üreticisi olarak bir senedir çalışmaktayım. Bunun yanı sıra Delft Teknik Üniversitesi’nde mimarlık alanında lisans eğitimimi tamamlamak üzereyim. Şu anda fotoğraf, hat sanatı, belgesel ve mimari alanında eserler üretiyorum.

Sanatla Profesyonel Olarak İlgilenmek

Müzede çalışmaya başlamanız ile birlikte sanata olan alakanızın arttığından bahsettiniz. Peki sanata ilginiz ne zaman ve nasıl başladı?

Aslına bakarsanız küçüklükten beri sanata büyük bir ilgim vardı. Hatırlıyorum, ilkokulda matematik alıştırmalarını çizim yapabilmek için çabucak bitirirdim. Ama eğri oturup doğru konuşmak lazım: Özellikle ikinci kuşak “gurbetçi“ çocuklarının, anne babalarının zamanındaki ekonomik şartlardan dolayı profesyonel olarak sanat alanında aktif olması öyle kolay bir şey değil. O yüzden aklımda bir meslek olarak sanatçı olma ihtimali hiç yoktu. Bu perspektif bana müzede çalışmaya başlamamla açıldı.

Nasıl bir perspektiften söz ediyorsunuz?

Sanat mecrasında işini seviyorsan ve yetenekliysen mutlaka bir kapı açılacağını ve sanatı profesyonel olarak yapıp hayatımı idame ettirebileceğimi müzede çalışırken fark ettim. Bu elbette bir risk. Fakat insan eğer üretimde bulunduğu alanı seviyorsa ve yetenekliyse bu riski alabilmeli. Bence insanlar sevdiği meslekle uğraşabilseydi, dünya çok daha güzel bir yer olurdu. Ben işe her gidişimde mutlu gitmek istiyor ve kalbimin çarpmadığı bir projeye dahil olmak istemiyorum. Benim sanatla olan ilişkim ve bu ilişkinin profesyonelleşmesi böylece başlamış oldu. Kısacası sanata ilgim hep vardı ama müzede çalışmamla birlikte bu sektörde yer edinebileceğimi hissettim.

Biz daha önce Perspektif’in “İslam sanatları” başlıklı dosyası için ressam Karl Talip Kara ile bir söyleşi yapmıştık. Kara da ailesinin kendisini para kazandıracak bir mesleğe yönlendirmek istediğinden bahsetmişti. Hatta bu yönlendirmenin bir avantaja dönüştüğünden, resim yapmak ve sergi açmak için gereken finansmanı “ekonomist” olarak çalışarak edindiğinden bahsetmişti.

Evet, bu maalesef doğru. Bu konuda ailemi yadırgamıyorum. Çünkü onlar kendileri okuyamadığı için çocuklarının okumalarını ve böylelikle onların maddi konuda sıkıntı çekmemelerini istiyor ve bu minvalde çocuklarını mezun olduklarında maddi anlamda avantaj kazandıracak bölümlere yönlendirebiliyorlar.

Ahmed Emin Batman Hollanda, Amsterdam’da doğmuş, 22 yaşında bir sanatçı, içerik üreticisi ve mimarlık öğrencisidir. Stedelijk Modern ve Çağdaş sanatlar müzesinde proje müdür yardımcısı ve rehber olarak İngilizce, Türkçe ve Hollandaca dillerinde turlar vermektedir. Van Gogh Müzesinde içerik üreticisi olarak çalışmaktadır. 2021 Amsterdam Müzeler Gecesinde van Gogh müzesinde sergilenen çalışması Hollanda da çok ilgi görmüştür. Delft Teknik Üniversitesi, üçüncü sınıf mimarlık öğrencisidir. İş hayatındaki başarılarının yanı sıra TU Delft başarılı öğrenci programına (Honours Programme) dahildir. Sanatçı ruhlu olması ve medyaya olan merakı yeni medyaya da ilgisini arttırmıştır. 4 yıldır YouTube ve Instagram’da içerik üretmektedir. Şu an üstünde durduğu projeler arasında Avrupa’ya gelen ilk Türk işçilerin belgeseli ve kendi tasarladığı Tiny House’ı inşa etme serüveni vardır. Bildiği yabancı diller deprem sonrası uluslararası arama kurtarma ekibine tercüman olarak gitmesini sağladı. Hatay Antakya’da çektiği ‘sesimizi duyan var mı?’ belgeseli ise yakında Amsterdam’da sergileniyor olacak. Çalışmalarını websitesinde görüntüleyebilrsiniz: ahmedbatman.nl 

Peki, müzede çalışmaya başlamanız nasıl oldu? 17 yaşında müzeye eğitmen olarak girmek olağanüstü bir şey değil mi?

Amsterdam sanatla ilgilenen gençlerin gözde şehirlerinden biri. “Stedelijk Modern Çağdaş Sanatlar Müzesi“ ise Avrupa’nın önde gelen müzelerinden biri ve ben müzeye eğitmen olarak açılan pozisyon için başvuruda bulundum. Aslına bakarsanız o işi sırf o pozisyonda yer edinmek istediğim için ücretsiz bile yapardım. Çünkü orada çalışırken yeteneğini pekiştirecek pek çok şey öğreniyorsun ve sanat mecrasında da yer almış oluyorsun.

Bu müze her yıl on beş Amsterdamlı genci seçip bünyesine katıyor. Ve açık konuşmak gerekirse burada yer edinmek o kadar kolay değil. Çünkü seçilen kişiler sürekli değişiyor. Ben ise an itibarıyla beş yıldır o müzede görev alıyorum. Ve seçilen kişiler arasında da yüksek görevler edinen naçizane bir ben oldum. Orada ilk önce sosyal medya ekibinde yer aldım, daha sonra İngilizce, Türkçe, Flamanca gibi çok dilli turlar düzenledim. Ve hâlihazırda da “Sanatla ilgilenen ama ulaşılması zor aileleri nasıl müzeye çekebiliriz?” sorusunun cevabıyla ilgileniyorum. Mevcut iş pozisyonumda özellikle göçmen aileler odak noktamı oluşturuyor. Ve ayrıca benim orada var olmam ve Türkçe de bilmem sebebiyle şu an diğer dillerin yanı sıra Türkçe turlar da düzenliyoruz.

Müzede eğitmen olarak görev aldığınızdan bahsettik, ama sizin üretim yaptığınız alanda ne tür eserler ürettiğinizden bahsetmedik. Bize biraz bundan bahsedebilir misiniz?

Hat sanatı, fotoğraf ve mimari eserler alanında aktif şekilde üretim yapıyorum. Küçüklükten beri mimari açıdan anlamlı, estetik camilere karşı ayrı bir alakam vardı. Aynı zamanda İslami geometrik desenlere de çok büyük bir ilgim var. Estetik tarihi yapılar ve güçlü kültürel birikimin idrakinde olmadığımız düşüncesi beni harekete geçirdi. Buradan hareketle geleneksel sanat ile modern sanatı sentezleyen eserler ortaya koymak istedim.

Sizin “İki Dünyanın En İyisi” (İng. “best of both worlds”) isimli bir eseriniz var. Bu eser “Van Gogh Müzesi”nde sergilendi. Belki konuştuklarımızı okuyucularımız için netleştirmek adına bu eser üzerinden sentez eserler üretiminiz hakkında konuşabiliriz.

Tabii. Van Gogh Müzesi benden Amsterdam Müzeler Gecesi için, üzerinde Van Gogh ve Etel Adnan’ın eserlerinin etkilerinin olduğu bir eser talep etti. Bir sanatçı olarak bu istek beni çok heyecanlandırdı ve üreteceğim eserin hayatımda yeni bir sayfayı temsil etmesini istedim. Bu eser için Vincent Van Gogh’un “Badem Çiçekleri” isimli mavi rengin ön planda olduğu bir eserinden esinlendim. Vincent Van Gogh bu eseri doğacak yeğeni adına kardeşi Teo’ya ve baldızına hediye amaçlı ortaya koyuyor. Ben de kendi eserimde yeni bir hayatı ve yeni bir sayfayı temsil etmesi bakımından bu rengi kullanmak istedim.

Bu eserde​ Arapça hat sanatı ile Vincent Van Gogh yazıyor. Benim açımdan olay da buydu aslında, batıyı ile doğuyu sentez etmek, her iki kültürün unsurlarını kullanmak ve bir eser formunda sunmak. Eserin ismi “İki Dünyanın En İyisi” de buradan geliyor aslında, doğunun estetik yazısı, Vincent Van Gogh’un çizim tarzı ve kullandığı renk ile birleşiyor.

Hollandalılar eserin üzerinde ne yazdığını sorduklarında “Vincent Van Gogh“ yazıyor diyorum. Amacım da buydu zaten. Hangi kültür ve milliyetten olursak olalım, ne kadar farklı olursak olalım bir yerlerde buluşabiliriz. Vincent Van Gogh Latin harfler ile yazıldığında da Arapça harfler ile yazıldığında da aynı anlama sahip oluyor, aynı kişiyi işaret ediyor. İşte bu eser sentez bir hat sanatı eserimdi.

Bunun dışında fotoğraf ile de ilgilendiğimi söylemiştim. “in between macaron and baklava” isimli fotoğrafım YTB’nin Türk Diasporası Medya Ödülleri yarışmasında birinciliğe layık görüldü. Pandemi süresinde ise Müslümanların Avrupa’da ibadetler  ini nasıl idame ettikleri konusu üzerine düşünüyordum. O dönemde Köln’deki DITIB Camisine bir Cuma namazı için gitmiştim. O gün sosyal mesafeden kaynaklanan çok harmonik bir görüntü vardı. Bu görüntüyü doğal yollarla tekrar elde etmenin mümkün olmadığını düşündüm. Ve o gün “Pandemic Worship” isimli seri ortaya çıkmış oldu. Bu seride Avrupa’da modern mimari bir yapı içerisinde ve sosyal mesafe kısıtlamaları altında Müslümanların nasıl ibadet ettiklerini görebiliyoruz. Bu seri aynı zamanda tarihe de bir not oldu. (Sanatçının “Pandemic Worship” isimli serisinde yer alan eserlere şu link üzerinden ulaşabilirsiniz: https://ahmedbatman.nl/photos/)

@Ahmed Emin Batman, “Pandemic Worship” serisinde yer alan “Harmony” isimli eser.

Tüm bunların yanı sıra “Göç Hikâyesi“ isimli bir projem bulunuyor. 42 adet ilk nesil göçmenin portrelerini ve hikâyelerini çektim. Bu projeden ortaya çıkan belgesel ise yakın bir zamanda yayınlacak. Belgeselin ismini “tempus ve baklava” (Nl. “tussen tompouce en baklava in”) olarak belirledim. Bu isim babamın Hollanda’daki hikayesinden mülhem ve belgesel de babamın Hollanda’ya göç hikâyesi ile başlıyor. Ki hikâyesi oldukça enteresandır. Şöyle ki, babamın Hollanda’da yaşadığı binaya uçak düşüyor ve bu olay sonrasında yaşadığı şoktan dolayı kendisine vatandaşlık veriliyor. Babamın hikâyesi böyle enteresan olunca kendime sordum: Acaba diğer göçmenlerin Avrupa’ya uzanan hikayesi nasıl örülmüştü? Bu belgesel bu sorudan hareketle yola çıktığım bir iş oldu.

Mimarlık eğitimim ise henüz devam ettiğinden hâlihazırda tamamlanmış bir eserim yok. Fakat taslak tasarımlarım var. Kendi evimi tasarlayacağım ve yıldızlara bakarak uyuyabileceğim bir küçük ev (İng. “tiny house”) hayal ediyor ve tasarlıyorum.

Avrupa’da birçoğu göçmen kökenli olan Müslüman sanatçı ve zanaatkarlar, klasik İslam sanatlarından başlayıp çağdaş sanata kadar uzanan geniş bir yelpazede eserlerini üretiyorlar. Peki onları ve eserlerini ne kadar tanıyoruz? Kültür Perspektifi Serisi’nde sanat ve yaşama dair soruları muhataplarına soruyoruz. Serideki diğer söyleşilere buradan ulaşabilirsiniz.
TIKLA

Çok Kültürlü Olmak ve Sanat

Ailenizin ve bulunduğunuz çevrenin sanatla mesainiz konusunda destekleri nasıldı?

Doğrusu ailemin en başta müzede ne iş yaptığımla ilgili pek bir fikri yoktu. Fakat ailem bana her zaman şu mesajı vermiştir, ki ayettir bu ve Âli İmran Suresinde geçer: ‘’Allah işini güzel yapanları sever.’’ Yani her ne yapıyorsam işimi doğru, kaliteli ve emin bir şekilde yapmamı istediler. Ve beni her zaman özellikle mimarlık konusunda çok desteklediler. Mimarlık bölümüne kabul almam benim için kolay bir süreç olmadı. Teknik bir lisede okuduğum için birçok ek ders almam gerekiyordu ve üniversiteye girebilmek için çok çabaladım. Hatta ilk başvurumda red aldım. Daha sonra kabul mektubu geldiğinde çok sevindim. Çünkü mimarlık alanında oldukça tanınan bir üniversiteydi ve bölüme girebilmek için çok uğraşmıştım. Bu süreç boyunca ailem beni oldukça destekledi.

Fakat sanat alanında ailem bana manevi açıdan destek olsa da önümde bana yol gösterecek bir örnek yoktu. Çünkü göçmen kökenli Müslümanlar arasında böyle bir ilgi de pek bulunmuyordu. O yüzden her şeyi, örneğin müzeleri ve fonları kendim araştırmak zorunda kaldım.  Şu an içerisinde bulunduğum network (Tr. “İş ilişkileri”) ortamında eskiye kıyasla daha hızlı ilerliyor her şey. Bu network dışında ise “Family Batman” isimli destekleyici online bir kitlem var, onları da unutamam.

Yaptığınız sanatla ne tür ve ne büyüklükte bir kitleye ulaşıyorsunuz? Siz sanatınızda farklı kültürleri sentez etmeye çalışıyorsunuz. Bu anlamda bu kültürlere mensup kişilerden yeterince beğeni alıyor musunuz?

Şöyle şöyleyeyim: İki kültürden de yani doğudan da batıdan da çok güzel geri dönüşler alıyorum. Özellikle doğudan kendi kültürlerinin Avrupa’da güzide yerlerde sergilenmesinden çok gurur duyup hoşnut oluyor insanlar. Batı ve özellikle Avrupa tarafında da insanların buna aç olduklarını fark ettim. Çok ilgililer. Tabii, bu sanatçıya da bağlı ve eserini nasıl sunduğuna ve pazarladığına da. Benim eserlerimi Hollanda’da da binlerce kişi fark etti ve takdir etti.

İlginin çok olduğundan bahsettiniz. Yani aslında Doğu’da çok büyük bir sanat birikimi var ama buna ulaşım özellikle de sanatla profesyonel olarak ilgilenmeyen insanlar için kolay olmayabiliyor. Ve siz bu anlamda bir kolaylık sağlıyorsunuz aslında. Hem Türksünüz, hem Hollandalısınız. İki kültürün de mensubusunuz ve sizin bunu anlatmanız çok değerli. Aynı zamanda sanata ulaşımı da kolaylaştırıyorsunuz.

Aynen öyle. Aslında iki kültüre sahip olmanın avantajı tam da burada kendini gösteriyor. Sadece Türkiye kökenli birisi olarak böyle bir çalışma yapsam bence aynı karşılığı bulamazdım. Bu yüzden ben hep diyorum, çok kültürlü olmak başıma gelmiş en güzel şey. Çok kültürlü olmanın avantajını çok gördüm. Dil bu anlamda çok önemli, o olmadan iletişim mümkün olmuyor. Amsterdam’da doğmuş büyümüş biri olarak kendi kökenlerini araştıran, çalışmalar yapan ve iki kültürü birleştiren çalışmaların olması onların da çok ilgisini çekiyor.

“Bence Sanat Camiasında Bulunmalıyız ve Bir Medeniyeti ve Toplumu Temsil Etmeliyiz”

Peki göç kökenli olmanın dezavantajı var mıydı? Sanat camiasının daha açık fikirli olması beklense de, o mahalleye erişimin yapısal engelleri olduğu da açık.

Dediğiniz gibi, sanat camiasında insanlar -ülkeden ülkeye değişmekle birlikte- daha açık fikirli oluyor. Ben diğer ülkelerdeki durumu çok iyi bilmesem de Hollanda’da özellikle Amsterdam’da insanların açık fikirli olduğunu söyleyebilirim. Bu bağlamda daha önce bir ayrımcılık tecrübesi de yaşamadım.

Ama az önce de bahsettiğim gibi önümde bana bu işlerin nasıl yürüdüğünü gösterecek bir örneğim, yol göstericim yoktu. Göçmen kökenliler arasında ciddi bir network yoktu. Ki sanat camiasında network ciddi bir meseledir. Ve ben her şeyi tek başıma deneye yanıla öğrendim. Örneğin eserlerime biçebileceğim meblağ hakkında bile ciddi bir tasavurum yoktu.

Biraz açabilir misiniz bununla neyi kastettiğinizi?

Her sanatçı eseri için belirli bir meblağ belirler. Sanırım eserlerimin değerine yönelik ve sanat camiasında konuşulan rakamlarla ilgili gerçekçi bir fikre sahip olmadığımdan benzer projeler için benden daha fazla kazanan sanatçılar biliyorum. Her sanatçı eseri için fiyatını kendi belirlerken, diğer sanatçılar için kendi eserlerine biçtikleri rakam normaldi. Bende ise eserin maddi anlamda neye tekabül ettiği ile ilgili bir bilinç gelişmemişti. Bu bilinci süreç içerisinde edinmek zorunda kaldım. Bu biraz da aslında göçmen psikolojisi ile de ilgiliydi. Çünkü ben Hollanda’da misafir bir işçinin evladıydım. Eserlerime fiyat biçerken, babamın aldığı maaşı düşünüyordum ve onu baz alıyordum. Yani burada sistemden kaynaklanan bir ayrımcılıktan ziyade göçmen kökenli olmanın düşünce dünyama yansıması sebebiyle bir müddet diğer sanatçılarla eşit olmayan meblağlar kazanmış oldum.

Peki bu yolda devam etme motivasyonunuz tam olarak nedir?

Amsterdam’ın en önde gelen “Stedelijk Modern Çağdaş Sanatlar Müzesi“nde, Hollanda’daki bir milyonluk Müslüman nüfusunu temsil eden bir eser yok. Ben bunun farkındayım ve sorguluyorum. Benim motivasyonum bu: Yer edinmek. Ve benim gibi sanatla uğraşan çocukları ve gençleri teşvik etmek ve onların sahip oldukları kıvılcımları onlara fark ettirmek istiyorum. Bence sanat camiasında bulunmalıyız ve bir medeniyeti ve toplumu temsil etmeliyiz. Sanat insanları birbirine kenetliyor ve bir kimlik oluşturuyor. Bu saydıklarım çok önemli ve beni de motive ediyor.

Peki bu sanatı icra ederken sizi sevindiren, üzen veya şaşırtan paylaşmak istediğiniz bir an/olay var mı?

Van Gogh Müzesi’nde yer alan hat sanatı eserimi ve “pandemic worship” serisinde yer alan eserlerimi ziyaret eden insanları uzaktan seyrediyorum. Acaba eserlerime bakıyorlar mı? Nasıl tepki veriyorlar? Bunu gözlemlemeyi seviyorum. Bunun dışında çok ilham verici ve estetik bulduğum için eskiden sanatçıların eserlerini ben fotoğraflardım. Küçük bir şey biliyorum ancak insanların eserlerimi fotoğraflaması ve saklaması benim için çok değerli ve mutluluk verici. Bu tabii belki de henüz yolun çok başında olduğumdan kaynaklanıyordur. Şunun farkındayım ki daha kırk fırın ekmek yemem gerek. Ama bu yaşta bu tarz şeylerin altına imza atmış olmak bana çok enerji veriyor. İnşallah insanlığa yaraşır insanları teşvik eden ve ilham veren eserlerle yoluma devam ederim.

Peki çocuğu sanatla ilgilenen ya da ilgilenmeyen ailelere bu hususta önerilerde bulunmak ister misiniz?

Aileler çocuklarını teşvik etmek adına onlara malzeme tedarik edebilir, kurslara yazdırabilirler. Bunun yanı ebeveynler çocuklarını sanat merkezlerine, müzelere götürebilir. Biliyorsunuz bir yaşa kadar müzeler çocuklara ücretsiz. Zamanında ekonomik sıkıntılardan dolayı bu tarz ortamlara girmek mümkün olmayabiliyordu. Şimdi ise imkânlar geniş. Çocuklar bu tarz eserleri görüp ilham alabilirler ve bu çok değerli bir şey.

Bunun yanı sıra okullarda çocuklarla ilgilenen öğretmenler de çocukta sanata bir yatkınlık olduğunu fark ederse aileleri bu konuda bilgilendirebilir. Böylece çocuklar kendilerini ailelerinin destekleriyle rahat bir şekilde geliştirebilir. Sanatla ilgilenmeyen bir çocuğa bile bu imkânın sunulması gerektiğini düşünüyorum. Becerilerini görebilir ve hiç beklenmedik üretimlerde bulunabilir.

Sanatla ilgilenmek isteyen gençlere neler tavsiye edersiniz?

Öncelikle şu açık ki, sanat ile para kazanmak mümkün olsa da kolay değil. Bu bağlamda bence gençler özellikle işin başındayken sanat alanında üretim yapmaya başladıklarında bir B planına sahip olmalılar. Gençlerin bir döneme kadar maddi gelir elde ettikleri mesleklere devam ederek sanatla ilgilenmeleri bu bağlamda daha kolay olabilir.

Bunun dışında sanat mecrasına girmek için başta gönüllü işlerde bulunmak gerekiyor ve belirli bir zaman sonra da kişinin kendinin ve ürettiklerinin değerini bilmesi gerek. Ben her şeyi gönüllü olarak yapmanın doğru olmadığını, kişinin ve ürettiklerinin bir değerinin olması gerektiğini düşünüyorum.

Ve şunu da söylemeliyim ki, sanatçı olarak çok lüks bir hayat yaşayamayabilirsin. Ama bu  insanın hayata bakış açısıyla çok ilgili bence. Her sabah güne mutlu bir şekilde başlamak, sevdiğin işle meşgul olmak ve normal bir şekilde mi idame ettirmek istiyorsun hayatını? Yoksa lüks içinde yaşayıp haftanın beş günü mutsuz bir şekilde işe gidip, yılda bir ay tatil mi yapmak istiyorsun? Gençler kendilerine bu soruları sormalı ve hayatın amacını sorgulamalılar.

Bunun dışında risk almanın da önemini vurgulamak isterim. Bu anlamda Vincent Van  Gogh benim için güzel bir örnek. Biz sanıyoruz ki Van Gogh küçüklükten beri sanatla ilgileniyor. Oysa Van Gogh 27 yaşında sanatla ilgilenmeye başlıyor ve dünyanın en iyi sanatçılarından biri olarak 30’lu yaşlarında sevdiği, ilgi duyduğu alanda eserler üretmeye başlıyor. Bu gerçek bana ilham olmuştu. Belki başkalarına da ilham olur.

Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler