'Aşırı Sağ'

AfD İçin Parti Yasağı Tartışılırken “Aşırı Sağcı” Tanımı Askıya Alındı

Almanya iç istihbaratının AfD’yi “kesin aşırı sağcı oluşum” olarak sınıflandırmasının ardından başlayan siyasi ve toplumsal tartışmalar, Köln İdare Mahkemesine yapılan başvuru nedeniyle yürütmenin geçici olarak durdurmasıyla yeni bir boyut kazandı. Bu gelişme, partinin yasaklanması yönündeki çağrıların yapıldığı bir dönemde sürecin seyrini belirsizleştirdi.

©Corinna Haselmayer / Shutterstock.com

Almanya’nın en çok oy alan ikinci partisi Almanya için Alternatif (AfD) Partisinin, iç istihbarattan sorumlu Anayasayı Koruma Dairesi (BfV) tarafından “kesin aşırı sağcı oluşum” olarak tanımlanmasının ardından başlayan siyasi ve toplumsal yankılar sürerken, sürecin Köln İdare Mahkemesine taşınmasıyla kritik bir gelişme yaşandı. 8 Mayıs’ta açıklanan kararla, BfV bu sınıflandırmasına ilişkin kararı yürütmesi geçici olarak durdurdu. Bu gelişme, AfD’nin yasaklanmasına yönelik çağrıların gündemde olduğu bir dönemde sürecin seyrini belirsizleştirdi.

Federal Anayasayı Koruma Dairesi (BfV), üç yıllık bir soruşturmanın ardından 2 Mayıs’ta Almanya için Alternatif (AfD) Partisi’ni “kesin aşırı sağcı bir oluşum” olarak sınıflandırmıştı. Bu sınıflandırma, Almanya kamuoyunda geniş yankı bulmuş, özellikle sivil toplum kuruluşları, Yahudi ve Müslüman topluluklar tarafından desteklenmişti. AfD ise bu karara karşı dava açmış ve BfV’den açıklamanın geri çekilmesini talep etmişti. AfD Eş Başkanları Alice Weidel ve Tino Chrupalla, Anayasayı Koruma Dairesi’nin kararını “Alman demokrasisi için ciddi bir darbe” olarak nitelendirirken, partinin bazı eyalet teşkilatları daha önce de benzer biçimde “aşırı sağcı” olarak sınıflandırılmıştı. Bununla birlikte bu tanım AfD için yeni bir şey değil. Daha önceki yıllarda Thüringen, Saksonya ve Saksonya-Anhalt eyaletlerinin anayasayı koruma daireleri de bu eyaletlerdeki AfD parti teşkilatlarını “kesin aşırı sağcı bir oluşum” olarak tanımlamıştı.

Anayasayı Koruma Dairesinin AfD Tanımı Neydi?

Almanya’da iç istihbarattan sorumlu Anayasayı Koruma Dairesi AfD’yi “kesin aşırı sağcı bir oluşum” olarak sınıflandırmış, yaptığı yazılı açıklamada, Köln İdare Mahkemesi ile Kuzey-Ren Vestfalya Yüksek İdare Mahkemesinin 2022 ve 2024 yıllarında verdikleri kararlarda, AfD’nin özgürlükçü demokratik düzene karşı çaba gösterdiğine dair çok sayıda emare bulunduğu için partinin “şüpheli vaka” olarak sınıflandırılmasını onayladığı hatırlatmıştı.

“Bu bulgular, yapılan başka incelemelerde doğrulanmış ve büyük ölçüde kesinlik kazanmıştır.” bilgisine yer verilen açıklamada, BfV’nin bugün itibarıyla AfD’yi bir bütün olarak insan onurunu hiçe sayan aşırılıkçı eğilimleri sebebiyle “kesin aşırı sağcı bir oluşum” olarak sınıflandırdığı, yapılan incelemelerde partide hakim olan etnik ve soya dayalı halk anlayışının özgür demokratik temel düzenle bağdaşmadığının tespit edildiği kaydedilmişti.

Partinin, belirli halk gruplarına değersiz statü vermeyi hedeflediğinin de aktarıldığı açıklamada, “Örneğin AfD, Müslüman ülkelerden gelen göçmen kökenli Alman vatandaşlarını parti tarafından etnik temelde tanımlanan Alman halkının eşit üyeleri olarak görmemektedir.” ifadelerine yer verilerek, belirli kişi ya da gruplara yönelik bu dışlayıcı halk anlayışının parti yöneticilerinin sürekli dile getirdiği yabancı düşmanı, azınlık karşıtı, İslam ve Müslüman karşıtı söylemlerde açıkça görüldüğü kaydedilmişti.

AfD, 23 Şubat’ta yapılan erken genel seçimde yüzde 20,8 oranında oy alarak Hristiyan Birlik (CDU/CSU) partilerinin ardından sandıktan ikinci parti olarak çıktı. Seçimlerden sonra CDU/CSU ve SPD arasında koalisyon görüşmeleri süresince yapılan anketlerde AfD’nin oy kazanmaya devam ettiği ve hatta yüzde 25 seviyesine gelerek birinci parti konuma çıktığı ölçüldü.

AfD’nin Mahkemeye Başvurusunun Ardından “Aşırı Sağcı” Sınıflandırması Askıya Alındı

Köln İdare Mahkemesinden 8 Mayıs’ta yapılan açıklamada, BfV’nin kararına karşı AfD’nin acil başvuruda bulunduğu bildirildi. AfD’nin yaptığı bu acil başvuru sonrasında BfV tarafından 8 Mayıs’ta geçici olarak askıya alındı. BfV, bu süreçte AfD’yi “kesin olarak aşırı sağcı” olarak tanımlamaktan kaçınacağını ve bu sınıflandırmayı kamuoyuna duyurmayacağını belirtti. Ancak BfV AfD’yi “şüpheli vaka” olarak izlemeye devam edeceğini, “aşırı sağcı” değerlendirmesini değiştirmedikleri ama ilgili mahkemeden karar çıkana da bunu işleme koymayacaklarını açıkladı. BfV daha önce Ocak 2021’de de AfD’nin “şüpheli vaka” olarak sınıflandırılmasına karşı açtığı dava sürecinde de benzer bir “sessizlik taahhüdü” vermişti.

AfD, BfV’nin bu geçici geri adımını olumlu bir gelişme olarak değerlendirdi. Parti liderleri Tino Chrupalla ve Alice Weidel, bu adımı “önemli bir ilk adım” olarak nitelendirdi ve partinin aşırı sağcı olarak tanımlanmasına karşı tüm yasal yollarla mücadele edeceklerini belirtti.

Müslüman ve Yahudi Toplum BfV’nin Tanımlamasına Nasıl Tepki Vermişti?

Almanya’daki Müslüman ve Yahudi toplum temsilcileri AfD’nin “kesin olarak aşırı sağcı” şeklinde sınıflandırılmasını memnuniyetle karşıladıklarını ifade ettiler. Bununla birlikte, Almanya İslam Konseyi (Islamrat) Genel Sekreteri Murat Gümüş, bu kararı geç kalınmış bir adım olarak değerlendirmişti. Bu kararın Müslüman toplulukların ve birçok sivil toplum aktörünün yıllardır endişeyle gözlemlediği durumun resmî makamlar tarafından da teyidi anlamına geldiğini belirten Gümüş, AfD’nin sadece sert söylemlere sahip bir parti olmadığını; aynı zamanda dışlama, kutuplaştırma ve insan onurunu hiçe sayan bilinçli bir strateji izlediğini belirtmişti. “AfD, özellikle Almanya’daki birçok Müslüman, yabancı ve mülteci için soyut bir siyasi tehdit değil; doğrudan bir tehlikedir. Korkuları bilinçli şekilde körüklüyor, temel hakları sorguluyor ve toplumsal iklimi zehirliyor,” şeklinde konuşan Gümüş, bu nedenle AfD hakkında yapılan “aşırı sağcı” sınıflandırmasının sadece hukuki açıdan değil, toplumsal ve siyasi açıdan da önemli bir mesaj olduğunu vurgulamıştı.

Müslümanlar Merkez Konseyi (Zentralrat der Muslime) Başkanı Abdassamad El Yazidi de, Anayasayı Koruma Dairelerinin söz konusu sınıflandırmasının Müslümanların ve diğer azınlıkların yıllardır yaşadığı acı gerçeği teyit ettiğini söylemişti. “AfD, toplumsal iklimi zehirledi ve söylenebileceklerin sınırlarını sürekli genişletti.” diyen El Yazidi, savunmasız kalan bir demokrasinin inandırıcılığını kaybedeceğini ifade ederek, şimdi hükûmet, muhalefet ve sivil toplumun cesur olması ve net bir tutum alması gerektiğini söylemişti. Bu yeni sınıflandırmanın sembolik bir jest olarak kalmaması gerektiğini vurgulayan El Yazidi, “Bu karar net siyasi ve toplumsal sonuçlar doğurmalıdır,” dedi ve demokratik merkezdeki partilerin, AfD’nin ne söylem biçimini ne de içeriğini benimsememesi gerektiğini hatırlatmıştı.

Almanya Yahudiler Merkez Konseyi (Zentralrates der Juden in Deutschland) Başkanı Josef Schuster da sınıflandırmayı memnuniyetle karşıladı. Her ne kadar bu kararın sürpriz olmasa da, “şimdiye kadar bu partiye saf bir bakış açısıyla yaklaşan herkes için çok daha önemli bir adım olduğunu belirten Schuster, AfD’nin antisemitlere, milliyetçilere ve demokrasi düşmanlarına siyasi bir yuva sunduğunu belirtmişti. Schuster, bu partinin temsilcilerinin asla devletin kilit görevlerine veya güvenlikle ilgili alanlara getirilmemesi gerektiğinin altını çizmişti.

Almanların Yüzde 48’inden AfD Yasağına Destekliyor

Anayasayı Koruma Dairesi’nin 2 Mayıs’ta AfD’yi “kesin aşırı sağcı oluşum” olarak tanımlamasının ardından ülkede bu partinin yasaklanması yönünde kamuoyu baskısı ve siyasi çağrılar hız kazanmıştı. Ancak 8 Mayıs’ta Köln İdare Mahkemesi, bu sınıflandırmanın yürütmesini geçici olarak durdurdu. Bu karar, yasak talebine yönelik sürecin hukuki temelini belirsizleştirdi.

Almanya eski İçişleri Bakanı Nancy Faeser, daha önce yaptığı açıklamada, bir partinin yasaklanabilmesi için anayasal çerçevede ciddi engeller bulunduğunu vurgulamıştı. Hristiyan Sosyal Birlik (CSU) partili mevcut İçişleri Bakanı Alexander Dobrindt ise, mahkeme kararından önce yaptığı değerlendirmede, BfV’nin raporunun teknik bir incelemeye alınacağını ve ardından olası adımların değerlendirileceğini ifade etmişti. Dobrindt’in, mahkeme kararına dair yeni bir açıklama yapıp yapmayacağı ise merak konusu.

Sosyal Demokrat Parti (SPD) Genel Başkan Yardımcısı Serpil Midyatlı, sınıflandırmanın ardından AfD’nin yasaklanması sürecinin başlatılmasını açıkça talep etmişti: “Yasak gelmeli, bu benim için net.” Benzer şekilde Schleswig-Holstein Eyaleti Başbakanı ve CDU üyesi Daniel Günther de federal hükûmete çağrıda bulunarak, “Demokrasiyi korumak için hükümet, hızlı bir şekilde (AfD’yi) yasaklama sürecini başlatmalı,” demişti.

Öte yandan kamuoyunun önemli bir kısmı, siyasi çıkışlara paralel şekilde AfD yasağına destek veriyor. Insa Anket Enstitüsü tarafından 2–3 Mayıs tarihlerinde 1001 kişiyle yapılan bir ankete göre, Almanların yüzde 48’i AfD’nin yasaklanmasından yana görüş bildirmişti. Yüzde 37’si yasağa karşı çıkarken, yüzde 15’i kararsız olduğunu ifade etti. Aynı ankette, halkın yüzde 61’i AfD’yi “aşırı sağcı” bir parti olarak gördüğünü ifade etmişti.

Irkçılıkla Mücadele Vakfı da BfV’nin sınıflandırmasını olumlu karşılarken, bunun yeterli olmayacağını açıklamıştı. Yapılan yazılı açıklamada, “Bu partinin hedefleri anayasa ile bağdaşmamaktadır. Bu nedenle Federal Meclis, Federal Hükûmet ve Federal Konsey’in, Anayasa Mahkemesi aracılığıyla AfD’nin yasaklanmasını değerlendirmesi gerekir,” ifadeleri yer almıştı. Vakıf, sadece içerik temelli mücadeleyle aşırı sağcılığın geriletilebileceğini savunmuştu.

Ancak Almanya’da bir partinin yasaklanması için nihai karar yetkisi Anayasa Mahkemesine ait. Bu süreç ancak Federal Meclis, Federal Hükûmet veya Federal Eyalet Temsilciler Meclisi’nden biri tarafından başvuru yapılması hâlinde başlatılabiliyor. Şu ana kadar bu üç anayasal kurumdan hiçbirisi böyle bir girişimde bulunmuş değil.

Amerikan Yönetimi “Aşırı Sağcı” Tanımına Karşı Çıkmıştı

Almanya’da iç istihbarat kurumu BfV’nin AfD’yi “kesin aşırı sağcı oluşum” olarak tanımlamasının ardından başlayan uluslararası yankılar da sürüyor. Özellikle ABD’den gelen eleştiriler, Berlin’in sert tepkisine yol açtı. ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, sosyal medya platformu X üzerinden yaptığı açıklamada, Almanya’nın “gizli servetine muhalefeti izleme yetkisi verdiğini” öne sürerek, “Bu, demokrasi değil, örtülü tiranlıktır” ifadelerini kullandı. Rubio, asıl aşırılıkçılığın, AfD’nin karşı çıktığı “ölümcül açık sınırlar politikası” olduğunu iddia etti.

Rubio’nun bu açıklamaları, Köln İdare Mahkemesi’nin 8 Mayıs’ta BfV’nin sınıflandırmasına ilişkin kararın yürütmesini geçici olarak durdurduğu bir haftada geldi. Ancak Berlin yönetimi, söz konusu yargı sürecinden bağımsız olarak, sınıflandırmanın meşruiyetine ve arkasındaki kurumsal sürece dikkat çekti.

Almanya Dışişleri Bakanlığı, Rubio’nun açıklamalarına karşı X platformundaki İngilizce hesabından yaptığı paylaşımda, AfD’nin iç istihbarat tarafından “aşırı sağcı oluşum” olarak tanımlanmasının, hukukun üstünlüğü temelinde yürütülen bağımsız ve kapsamlı bir soruşturmanın sonucu olduğunu belirtti. Açıklamada, “Bu demokrasidir. Tarihimizden, aşırı sağın durdurulması gerektiğini öğrendik,” denildi. Karara ilişkin son sözü bağımsız mahkemelerin söyleyeceği vurgulandı.

Yeni göreve başlayan Almanya Başbakanı Friedrich Merz de ABD’den gelen eleştirileri sert bir dille geri çevirdi. Alman kamu yayıncısı ZDF’ye verdiği demeçte, Marco Rubio’nun açıklamalarını “Almanya hakkında saçma görüşler” olarak niteleyen Merz, “Ben hiçbir zaman ABD’deki seçim kampanyalarına karışmadım. Aynı şekilde Amerikan hükûmetinin de Almanya iç siyasetine mesafeli olması gerekir,” dedi.

AfD’ye Üye Memurların Durumu Tartışmaya Açılmıştı

AfD’nin Federal Anayasayı Koruma Dairesi tarafından “kesin aşırı sağcı oluşum” olarak tanımlanmasının ardından kamu sektöründe görev yapan parti üyelerinin durumu da tartışılan konulardan biri hâline gelmişti. Hessen Eyaleti İçişleri Bakanı Roman Poseck, sınıflandırma kararının hemen ardından yaptığı açıklamada, kamu sektöründe görev yapan AfD üyelerinin durumunun dikkatle inceleneceğini belirtmiş, özellikle emniyet teşkilatları ve eyalet kurumlarında görev yapan personelin anayasal düzene bağlılığının garanti altına alınması gerektiğini vurgulamıştı. Ayrıca bu meselenin tüm eyaletlerin içişleri bakanlarıyla birlikte ele alınacağını ve ülke genelinde uyumlu bir yaklaşım benimsenmesi gerektiğini söylemişti.

Bavyera İçişleri Bakanı Joachim Herrmann da benzer şekilde, AfD üyelerinin kamu görevleri açısından ne gibi sonuçlarla karşılaşabileceğinin analiz edilmesi gerektiğini belirtmişti. Ancak Kuzey-Ren Vestfalya Eyaleti İçişleri Bakanı Herbert Reul, yürütmeyi durdurma kararı öncesi yaptığı açıklamada, “Bir kişiyi kamu görevinden uzaklaştırmak istiyorsanız, bu kişinin devlete karşı sadakat yükümlülüğünü ihlal ettiğini somut biçimde kanıtlamanız gerekir” diyerek daha temkinli bir yaklaşımı savunmuştu.

Almanya Memurlar Birliği (DBB) Başkanı Ulrich Silberbach da kamu çalışanları açısından hukuki sınırların açık olduğunu belirterek, AfD’nin yalnızca Anayasa Mahkemesi tarafından yasaklanması halinde üyeliğin ciddi bir sonuç doğurabileceğini ifade etti. Silberbach, Köln İdare Mahkemesi’nin yürütmeyi durdurma kararına doğrudan atıf yapmadan, bu tür sınıflandırmaların ancak yüksek yargı mercilerince onanması halinde bağlayıcı hale geleceğini ima etti. “Şimdilik, hiçbir memur parti üyeliğini açıklamak zorunda değil. Asıl belirleyici olan, kamuoyunda anayasaya aykırı tutumlar sergileyip sergilemedikleridir,” demişti.

Öte yandan Hessen Eyaleti’nin Federal ve Avrupa İşleri Bakanı Manfred Pentz, BfV kararının ardından siyasal bir duruş sergileyerek, iki AfD’li eyalet milletvekilini yurt dışı delegasyon programından çıkardığını açıkladı. DPA’ya konuşan Pentz, “Uluslararası muhataplarımızdan aşırı sağcı bir partinin temsilcileriyle aynı masaya oturmalarını isteyemem,” açıklamasını yapmıştı. (AA, P)

Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler