Küllerinden Doğan Sol Partinin Başarısının Ardında Ne Var?
Federal Meclis Seçimlerine haftalar kala barajı geçip geçemeyeceği belirsiz olan Sol Parti, kısa sürede oylarını ikiye katlayarak yüzde 8,8’le meclise girmeyi başardı. Parti içindeki krizler ve bölünmelere rağmen yükselişe geçen Sol Parti, gençler ve göçmen seçmenler arasında büyük destek buldu. Peki, bu başarının ardında hangi faktörler yatıyor?

Almanya’da Sol Partinin (die Linke) 23 Şubat’taki Federal Meclis Seçimlerinde barajı geçip geçemeyeceği partinin son haftalardaki hızlı yükselişine kadar belirsizliğini koruyan bir soruydu. Erken seçim sürecinin başladığı aralık ayı ortasında yapılan anketler partinin yüzde 3 civarında bir oy oranına ulaşacağı ve meclise giremeyeceğini gösteriyordu. Ancak seçimlere yakın yapılan anketlerde tahmin edilen yüzde 6-9 bandındaki oranlar seçimlerde ortaya çıkan tablonun habercisi oldu: Sol Parti, oldukça kısa olan seçim kampanyası sürecinde oylarını ikiye katlamayı başararak barajı geçti.
Sol Parti aldığı yüzde 8,8’lik oy oranıyla federal mecliste 64 koltuk kazandı ve sürpriz bir şekilde seçimlerin galiplerinden biri oldu. Peki bu zaferin ardında hangi politik yaklaşım ve söylemler yer alıyor? Partinin bu oy oranına ulaşmasında rol oynayan isimler kimler? Aşırı sağcı Almanya için Alternatif Partisinin (AfD) yüzde 20,8’lik bir oy oranıyla ana muhalefet partisi olması gündemdeyken gelin biraz da tabiri caizse yeniden küllerinden doğan Sol Parti’nin bu seçim zaferini konuşalım.
Krizden Dirilişe: Bölünme ve Ayrılıklara Rağmen Güçlenen Sol Parti
Sol Parti yıllardır derin bir krizin içerisindeydi. 2021’deki Federal Meclis Seçimlerinde parti yüzde 4,9’luk bir oy oranıyla barajın altında kalmıştı. Ancak Federal Seçim Yasası’nın temel yetki maddesinden yararlanarak 39 koltukla zar zor meclise girebilmişti. Bu maddeye göre seçim bölgelerindeki adaylar için atılan birinci oylarda (Erststimme) bir partinin en az üç vekil adayı kazanması hâlinde, söz konusu parti yüzde 5’lik seçim barajının altında kalsa bile eyalet listeleri aracılığıyla adaylarını Federal Meclise gönderebiliyor. Bu haktan yararlanan parti, seçimdeki hezimete rağmen Federal Mecliste grup kurabilecek milletvekili sayısına ulaşmıştı.
2023’e gelindiğinde partinin popüler isimlerinden biri olan ve göç karşıtı popülist söylemlere başvuran Sahra Wagenknecht’in öncülüğünde on Sol Partili milletvekili partiden ayrıldı. Bu kopuş, partinin iç yapısını derinden sarstı. Sol Partide isim yapmış olan Wagenknecht ve destekçilerinin yeni kurulan “Sahra Wagenknecht İttifakı” (BSW) adlı partiye geçiş yapmasıyla Sol Partinin parlamentodaki grubu yeterli sayıya ulaşamaz hâle geldiği için dağıldı. Böylelikle Sol Parti, seçimden kısa bir süre önce çok klişe bir şekilde fraksiyonlara bölünmüş olan sol hareketler kafilesine katılmak zorunda kaldı.
Bu varoluşsal tehdit, 1 Eylül 2024’te gerçekleşen Thüringen Eyalet Seçimlerinde kendini yeniden gösterdi. Partinin oy desteği, 2019’daki yüzde 31 seviyesinden yüzde 13,1’e geriledi. Bu oy kaybıyla beraber parti, elde ettiği ilk ve tek başbakanlık pozisyonuna da veda etmek zorunda kaldı. Parti için daha acı verici olan bir diğer sonuç ise şuydu: Parti oyların büyük bir çoğunluğunu BSW’ye kaybetmişti. Yine aynı günde gerçekleşen Saksonya Eyalet Seçimlerinde parti sadece iki vekillik kazanarak eyalet parlamentosuna zar zor girmeyi başarabildi. Brandenburg Eyalet Seçimlerinde ise yüzde 3’lük bir oy oranı ile barajın altında kalarak hezimete uğradı.
Aralık 2024’te Federal Meclis Seçimlerinin erkene çekileceği duyurulmadan sadece iki ay önce riskli bir değişikliğe gidildi. 2021’den beri partinin başında olan Janine Wissler ile Martin Schirdewan partideki krize dair bir öz eleştiri yaparak yönetimden çekildiklerini ve Ekim 2024’te gerçekleşecek olan parti kongresinde tekrar aday olmayacaklarını açıkladılar. Yürütme kurulunun yaklaşan parti kongresi için hazırladığı bir önergesinde şu ifadelere yer verildi: “Sol, şüphesiz varoluşsal bir tehdidin içerisinde.”
Partinin Yeni Yüzleri: Jan van Aken ve Heidi Reichinnek
Ancak partiyi derinden sarsan çalkantılar, Sol Partilileri öz eleştiri yapmaya ve mevcut stratejilerini değiştirmeye itti. Parti, 23 Şubat’ta seçime kadar içerisinde bulunduğu krizi aşarak daha net ve birleşik bir çizgiye oturmayı başardı. Bu siyasi dönüşümde öne çıkan iki isim, Jan van Aken ve Heidi Reichinnek oldu. Oyları ikiye katlamaya başararak partinin doğuşunda kilit rol oynayan bu ikiliye yakından bakalım.
Van Aken ile beraber seçim kampanyasının yegâne yüzlerinden biri hâline gelen Reichinnek, özellikle kampanyanın son aşamalarında mecliste Hristiyan Demokrat Partinin (CDU) Başbakan Adayı Friedrich Merz’e yönelttiği konuşmasıyla tanındı. Reichinnek konuşmasında, CDU’nun göç politikalarının sıkılaştırılmasını öngören ve AfD’nin desteğiyle Federal Meclisten geçirmeyi başardığı bir önergesini konu etmişti. Şok etkisi yaratan bu olaya binaen Reichinnek, konuşmasında Merz’e gelecekte de çokça hatırlanacak şu ifadeleri yöneltti:
“Bay Merz, size söyleyebileceğim tek şey tebrikler! Başardınız! 1945’ten bu yana ilk kez aşırı sağcı bir partinin bu ülkede kendi politikalarını aktif bir şekilde uygulama fırsatı bulmasını sağladınız. Şu anda kendinizi nasıl hissediyorsunuz? Yaptığınızdan gurur duyuyor musunuz? Memnun musunuz? Yoksa bu durum hiç umurunuzda değil mi? Az önce partinizden kimsenin AfD’ye el uzatmayacağını söylediniz: Doğru, çünkü zaten kucak kucağasınız.
(…) Toplumun merkezini terk ediyorsunuz ve toplumun merkezi de sizi terk ediyor. Resmen aşırı sağcı -ya da benim deyimimle- tam anlamıyla faşist bir partiyle çalışıyor olmanız sadece partiniz için değil, bu parlamento ve ülkemiz için de bir utanç kaynağıdır.”
“Nefretleriyle bizi bölmek isteyenlere fırsat vermeyeceğiz! ‘Güvenlik Duvarı’ (Alm. Brandmauer) biziz.” ifadesiyle konuşmasına nokta koyan Reichinnek’in videosu TikTok’ta milyonlarca izlenmeye ulaştığı gibi Reichinnek’in takipçi sayısını da hızla yükseltti. Daha önce pek tanınan bir yüz olmayan Reichinnek, TikTok’ta 460 bin takipçisiyle (bu sayı partinin resmî kanalının nerdeyse üç katı) adeta bir “TikTok yıldızı” veya yabancı medya kuruluşlarının deyimiyle “TikTok Kraliçesi” hâline geldi.
“Barikatlara Doğru!” Diyen Reichinnek Kimdir?
36 yaşındaki Heidi Reichinnek, kaküllü kızıl saçları ve aralarında Roxa Luxemburg’un da bulunduğu çarpıcı dövmeleriyle, tipik bir “Berlin solcusu” görünümüne sahip. AfD ile mücadelesinde cesur ve kışkırtıcı söylemleriyle dikkat çeken Reichinnek -kökeni 1848’teki Alman Mart Devrimi’ne dayanan- “Auf die Barrikaden!” (Barikatlara doğru!) sloganıyla, hem genç seçmenler hem de ideolojik olarak Sol Partiye yakın kesimler arasında büyük ilgi uyandırdı. Reichinnek aşırı sağa karşı net tavır almaya çağıran bu tutumuyla, partinin yalnızca eleştirel bir alternatif olmakla kalmayıp, aynı zamanda kamuoyuna meydan okuyan ve direnen bir imaj çizdiğini de göstermiş oldu. Ortadoğu Çalışmaları ve Siyaset Bilimi mezunu Reichinnek’in, Eylül 2010’dan Haziran 2011’e kadar Kahire’de bulunmasıyla Arap Baharı kapsamında Mısır’da 2011’de gerçekleşen devrime tanıklık ettiğini de bu bağlamda belirtmekte fayda var.

Heidi-Reichinnek ©Cineberg / Shutterstock.com
Kariyerine yerel düzeyde erken yaşlarda başlayıp, özellikle dezavantajlı grupların ve göçmen toplulukların sorunlarına çözüm arayışında aktif bir rol oynamış olan Reichinnek, 2015/2016 yıllarındaki mülteci krizi sırasında dil ve kültür uzmanı olarak mülteci çocuk ve gençlerin eğitiminde çalışmış ve onlara dil becerileri kazandırmakta yardımcı olmuştu.
Sol Parti Eş Başkanı Van Aken Kimdir?
63 yaşındaki van Aken ise seçim kampanyasıyla ne kadar popülarite kazanmış olsa da, Reichinnek’e kıyasla siyasette daha tanınmış bir isim. Bu kısmen onun partideki ikili rolünden kaynaklanıyor. Ekim 2024’ten bu yana Ines Schwerdtner ile birlikte Sol Partinin eş başkanlığını yürüten van Aken, buna ek olarak daha önce de partide ve parlamento grubunda çeşitli görevlerde bulundu. Diğer görevlerinin yanı sıra partinin parlamentodaki grubunun başkan yardımcılığını ve genel başkan yardımcılığını da yapmış olan van Aken, 2017’de Hamburg’daki G20 zirvesinde 76 bin kişinin katıldığı bir gösterinin organizatörü olarak ülke çapında dikkat çekti.

Jan van Aken ©Firn / Shutterstock.com
Biyoloji alanında doktoraya sahip olan van Aken, Greenpeace’te genetik mühendisliği uzmanı ve aktivist olarak çalıştı ve 2004-2006 yılları arasında Birleşmiş Milletler’de (BM) biyolojik silah müfettişi olarak görev yaptı. Ocak 2025’te Spiegel’in partilerin öne çıkan adaylarını ağırladığı “Spitzengespräch” programında 2016 yılında TTIP Serbest Ticaret Anlaşması’na dair gizli belgeleri yasalara aykırı olmasına rağmen Greenpeace’e sızdırdığını belirtti. Van Aken, bu davranışı cezai bir suç teşkil etse de zaman aşımı nedeniyle herhangi bir cezai yaptırımı olmadığını ifade etti.
2017’de Federal Meclisten gönüllü olarak ayrıldıktan sonra van Aken, 2019’da bir yıl boyunca Dünya Sağlık Örgütü de dahil olmak üzere çeşitli uluslararası kuruluşlar için serbest çalıştı. 2022’de Rosa Luxemburg Vakfının uluslararası çatışmalar konusundaki danışmanı oldu. 7 Ekim 2023’te Hamas’ın İsrail’e yönelik saldırısı ve ardından İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları başladığında van Aken Tel Aviv’de yaşıyordu. 3 gün sonra uçuş imkânı bulabildiğinde İsrail’den ayrıldı.
Sol Partinin Oyları Nasıl Arttı?
Peki Sol Partinin beklenmedik başarısının arkasında hangi faktörler yatıyor? Anketlere ve seçimden sonra yayımlanan analizlerdeki verilere göre parti öncelikle yoğun olarak kadınlar ve Müslüman seçmenler tarafından tercih edildi. Artan sağ söylemin gölgesinde parti, toplumsal adalet, insani göçmen politikaları ve eşitlik vaadiyle bu seçmen grupları tarafından bir alternatif olarak benimsendi. Siyaset bilimciler, seçmende böyle bir eğilimin, yükselen aşırı sağın karşısında “karşı havuz” oluşturma çabasıyla açıklanabileceğini öne sürüyor. Bu durum, parti için yalnızca rakamsal bir artışın değil; aynı zamanda alternatif, kapsayıcı ve eleştirel bir sol vizyonun da yeşerdiğinin göstergesi olarak değerlendirilebilir.
Sol Parti, birçoğu hâlihazırda emeklilik yaşına gelmiş destekçileriyle “tozlanmış” olarak eleştiriliyor olsa da, 30 yaş altındaki seçmenlerin yüzde 24’ünün Sol Partiye oy verdiği görülüyor. Almanya’da her dört genç seçmenden birinin Sol Partiyi seçmesi anlamına gelen bu durum, genç seçmen grubunda bu partinin açık ara en güçlü pozisyona sahip olduğunu gösterdi. Ancak AfD’nin gençler arasında Sol Partinin yaklaşık 3 puan gerisinde en çok tercih edilen ikinci parti olması toplumsal kutuplaşmanın en açık şekilde toplumun genç kesimde yaşandığını ve iki partinin de gençlerin yoğun olarak kullandığı TikTok gibi dijital platformlarda daha başarılı olduğunu gösteriyor.
Sol Partinin yüz yüze çalışmalara verdiği öncelik de bir diğer önemli faktör: Sokaklarda yürütülen yoğun seçim kampanyası da partinin başarısına sebep oldu. Yaklaşık 500 binden fazla kapı çalındı, esnaflar da yoğun bir şekilde ziyaret edildi. Partinin sokağa dökülmesi, dönercileri ziyaret etmesi ve tabanda aktif bir şekilde tanıtım faaliyetleri yürütmesi özellikle göçmen kökenli seçmenlerle daha derin bağlar kurmaya yönelik stratejik adımlar olarak öne çıktı.
Gazze Meselesi: Alman Dış Politika Eleştirisi
Bir sandık çıkış anketi, Müslüman Alman seçmenlerin yüzde 29’unun Sol Partiyi tercih ettiğini ve partinin bu seçmen grubunda birinci sırada olduğunu tespit etti. Sol Partinin diğer partilere kıyasla Gazze meselesini gündemine alarak ve Filistin’e destek veren bir tutumla federal hükûmeti eleştirerek Müslüman seçmenlere daha iyi ulaştığı söylenebilir. Daha önce İsrail’de yaşamış olan van Aken, örneğin, Yahudi asıllı Alman gazetesi “Jüdische Allgemeine” ile yaptığı bir söyleşisinde Gazze’de uluslararası hukuka uygun olmayan saldırılara işaret ederken “İsrail askerlerinin Alman bazukalarıyla sivillerin evlerine ateş ettiğini gösteren videolar var. Uluslararası hukuku ihlal eden birine silah sağlamamanız gerektiğini düşünüyorum.” açıklamalarında bulunmuştu.
Başka bir yerde de “Fırsat bulur bulmaz Gazze’ye seyahat edip sahadaki duruma bir göz atacağım. Şimdiden kesin olan şu: Biz solcular önümüzdeki aylarda ve yıllarda İsrail ve Filistin’de barış için her şekilde mücadele edeceğiz.” ifadeleriyle dikkat çekmişti. ABD Başkanı Donald Trump’ın “Gazze planına” karşılık Trump’ın Gazze’den ellerini çekmesi için de çağrıda bulunan van Aken, “Gazze Filistin’e aittir. Alman federal hükûmeti, Filistin devletini tanımalıdır. Donald Trump’ın emperyalizm girişimi durdurulmalıdır.” şeklinde konuşmuştu.
CDU lideri Merz’in İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu’yu Almanya’ya davet etme girişimini de şiddetli bir şekilde eleştiren van Aken, Uluslararası Ceza Mahkemesinin tutuklama emrine işaret ederek “Netanyahu Almanya’ya gelirse elbette tutuklanmalıdır. Bu uluslararası hukukun gereğidir.” açıklamasında bulunmuştu.
İdeolojik Çizgisini Netleştiren ve AfD’ye Karşı Konumlanan Sol Parti
Sol Partinin son seçimlerdeki kazanımlarından en dikkat çekici olanı, başkent Berlin’in parti adına en büyük güç merkezlerinden biri hâline gelmiş olması. Sol Partinin buradaki dört adayının aldığı oylar, diğer bölgelerde görülmeyen bir başarıya işaret ediyor. Berlin’de artan kira fiyatları, konut arzındaki sıkıntılar ve toplumsal gerilimler gibi asli sorunlar, partinin kampanya temalarını oluşturan sosyal adalet ve uygun fiyatlı konut politikalarına ivme kazandırmış oldu. Partinin talepleri arasında, art arda yapılan kira artışlarının yasaklanması ve ulusal düzeyde bir kira tavanı uygulanması yer alırken, ülkedeki zenginlerin yüksek vergiler ödeyerek sorumluluk almaları ve siyasi arenada etkilerinin azaltılması da yer alıyordu.
Sol Parti, son yıllardaki ayrışmaların izlerini büyük ölçüde geride bırakmışa benziyor. Sahra Wagenknecht gibi göçmen karşıtı popülist söylemleri benimseyen isimlerin partiden ayrılması, partinin ideolojik çizgisindeki ayrışmaları durdurdu ve bir netlik sağladı. Artık daha az “Rusya yanlısı” ve daha birleşik bir duruş sergileyen parti, AfD’ye karşı gerçek bir muhalefet gücü olarak kendini konumlandırmayı başardı. Geleneksel olarak Doğu Almanya eyaletlerinde güçlü olan Sol Partinin batıdaki eyaletlerde de yüzde 10’u aşan oranlarda oy alması, partinin değişen seçmen kitlesini ve yeni stratejilerini doğrular nitelikte.
Partinin göz ardı edilmeyecek oy artışını, ana akım partilerde de artan aşırı sağ söyleme karşı kurulan direnç ve alternatif sol vizyonunun bir simgesi olarak görmek mümkün olsa da, bu zaferin sürdürülebilirliği parti içindeki güçlü dayanışma, özellikle genç seçmenlerle uzun vadeli iletişim, Berlin gibi metropollerde somut sosyal politikaların hayata geçirilmesiyle mümkün olacaktır.
Sol Parti kendisini, artan sağ söylemin yarattığı kutuplaşma ortamında, AfD’ye karşı gerçek bir muhalefet gücü olarak konumlandırırken, aynı zamanda toplumsal adalet ve insan haklarına dair politikalarıyla da geleceğe dair umutvar bir tablo çiziyor. Bu durum, sadece Alman siyasetinde değil, benzer demokrasi krizleriyle mücadele eden diğer Avrupa ülkelerinde de bir örnek teşkil edebilir.