'2021 Almanya Seçimleri'

Bekir Altaş İle Almanya’da Seçimler: “Gidip Oyunuzu Kullanın!”

Federal seçimler yaklaşırken, Müslümanlar da seçimler hakkında ne düşündüklerini giderek daha fazla ifade ediyor. IGMG Genel Sekreteri Bekir Altaş ile seçimler hakkında konuştuk. İşte Altaş’ın uğradığı hayal kırıklıkları ve siyasetten beklentileri.

IGMG Genel Sekreteri Bekir Altaş

Sayın Altaş, Almanya’daki ikinci en büyük İslamî dinî cemaatinin genel sekreterisiniz. Hemen doğrudan soracağım soru şu: Yaklaşan genel seçimlerde hangi partiye oy vereceksiniz?

Ben, hangi partilere daha mesafeli olduğumu biliyorum. İlk etapta bu bana yeter. Ama keşke, gönül rahatlığı ile hangi partiyi de seçebileceğimi bilseydim; vicdanen çok daha iyi hissederdim. 

Bu düşüncenizi biraz daha açabilir misiniz?

Bir Müslüman olarak hiçbir partinin beni ciddi anlamda temsil ettiğini düşünmüyorum. Bir Müslüman olarak kendimi olduğu kadar Müslümanların haklarını ne seçim beyannamelerinde ne de siyasette bulabiliyorum. Bu da çok üzücü olduğu kadar acı verici. Düşünün ki bir yurdunuz var, ama bu yurdunuzda yaşadığınız hâlde sürekli görmezden geliniyorsunuz. Sürekli bir şeylerden mahrum bırakılıyorsunuz. Bununla da kalmıyor ve siyaseten araçsallaştırılıyorsunuz. Eminim ki Almanya’da yaşayan yaklaşık 5 milyon 5 yüz bin Müslümanın çoğu da böyle düşünüyor ve hissediyor.

Eksikliği tam olarak nerede görüyorsunuz?

Sadece söz vermekle kalmayıp, iş yapan çözüm odaklı bir siyaset eksik. Ekim ayında Almanya ve Türkiye arasında yapılan İş Gücü Anlaşması‘nın 60. yılını kutluyoruz. O eski “misafir işçiler”in -çoğu artık aramızda olmasa da- torunları artık bu toplumun ayrılmaz bir parçası oldu. Buna rağmen bugün hâlâ eşit muamele ve kurumsal tanınma için mücadele ediyoruz. Siyasetçilerimizin konuşmalarına baktığımızda bir gün fırsat eşitliği vaat ederlerken ertesi günü başörtüsü yasağına oy veriyor ya da devlet okullarında İslam din derslerinin verilmemesi için özel istisnalar yapıyorlar. Bu konuda pek çok örnek verebilirim.

Bu eksiklikler giderilmeli, Müslümanların endişeleri ve çıkarları gerçekten de ciddiye alınmalıdır. Toplumun belirli kesimlerinin bazı önyargıları, azınlık durumundaki Müslümanların haklarının budanmasına, kültürel ve dini kimliklerinin marjinalleştirilmesine yol açmamalıdır. Müslümanlar, sandık başına gittiklerinde, hangi partinin ehvenişer (kötünün iyisi) olduğunu düşündükten sonra oy verir durumda kalmamalıdır. Bu kabul edilebilecek bir durum değildir.

Bu durum ile Müslümanların seçimlere nispeten düşük katılımı arasında bir bağlantısını görüyor musunuz?

Bu bağlantı, en son Allensbach Enstitüsünün bir araştırmasıyla bilimsel olarak kanıtlandı. Beni rahatsız eden şey, siyasette yine de hiçbir şeyin değişmemiş olması. Öte yandan hem siyasi temsil hem de temsilciler nezdinde büyük bir demokratik açığımız var. Bu durum şimdilik kimseyi ciddi şekilde rahatsız etmiyor gibi görünüyor. Aksi takdirde bu konuda bir şeyler yapılırdı.

“Eğitimde Fırsat Eşitliği Çok Önemli”

Sandık başına gittiğinizde başka hangi konular sizin için önem arz ediyor?

Eğitimde fırsat eşitliği benim için çok önemli. Sokağa çıkma yasağı sırasında, ülkemizde çocukların eğitime başlarken aynı imkânlara sahip olmadıkları açıkça ortaya çıktı. Varlıklı ailelerin çocuklarının çok çeşitli öğrenme fırsatlarına karşılık, daha yoksul ailelerden gelen çocukların eğitimleri için gerekli temel gereksinimlere bile sahip olmadığını gördük. Bu sadece tablet gibi fiziki malzemeler açısından böyle değildi. Birçok ailenin çocuklarına bakacak vakti bile yoktu. Özellikle ebeveynlerin işlerini kaybetmemek için çalışmak zorunda olduğunu gördük. Bu da, varlıklılarla dar gelirliler arasındaki uçurumun daha da derinleştiğini göstermektedir. İşte bu durum, bir sorumsuzluktur ve dünyanın en zengin ülkelerinden birinde böyle bir şey olmamalıdır.

En azından çocuklara ana okullarında yeterli bir şekilde ve daha bütçe dostu eğitim ücretleri karşılığında bakılmasını beklerdik. Ayrıca, çocuklarımızın daha iyi eğitimi ve onlarla başabaş ilgilenilebilmesi için çok daha fazla şey yapılmalıydı. Ev ödevi desteği, spor ve sanatsal faaliyetler ve hatta dinî imkanlar gibi ders dışı imkanlar daha iyi koordine edilmeli ve nihayetinde teşvik edilmeliydi.

“Sorumlu Bir Ekonomi ve Dış Politika”

Diğer önemli konu ise sorumlu bir ekonomik ve dış politika konusudur. Bizim bugünkü refahımız, büyük ölçüde, güçlü pazar konumumuz nedeniyle dediğimizin olduğu ticaret koşulları üzerine kuruludur. Ben, bir tarafta böylesine refah yaşanırken öbür tarafta da böylesine bir yoksulluğun yaşanmasını ne insan onuruyla ne de ahlaki anlayışım ve inançlarımla bağdaştıramıyorum. Bu politikanın geldiği zirve, insanların bu yoksulluktan kurtulmak veya bizim üretip pahalıya sattığımız bombalardan kaçmak istediklerinde sınırlarımızın kapatılması oluyor. 

Benim için bir diğer önemli konu ise sorumlu bir ekonomik ve dış politika konusudur. Yani: Silah ihracatını, özellikle de çatışmaların içinde olan hükûmetlere yapılan ihracatı durdurma meselesi. Yoksullukla ve göçe yol açan şartlarla mücadele edebilmek için adil bir ticaret gerekir. Şu anda, çocukların ürettiği veya çalışanları açlığa mahkûm edecek ücretlerle çalışmak zorunda olan insanlar tarafından yapılan malları ithal ediyoruz. Bizim bugünkü refahımız, büyük ölçüde, güçlü pazar konumumuz nedeniyle dikte ettiğimiz ticaret koşulları üzerine kuruludur. Ben, bir tarafta böylesine refah yaşanırken öbür tarafta da böylesine bir yoksulluğun yaşanmasını ne insan şerefi, ne ahlaki anlayışım ve ne de inançlarımla bağdaştıramıyorum.

Son olarak, iklim ve çevre politikası da benim için önemli bir konu. Çünkü bu, Allah tarafından yaratılmışların korunması anlamına geliyor. Biz, İslam Toplumu Millî Görüş (IGMG) olarak, burada bazı şeyler yaptık. Camilerimizi su tasarruflu musluklarla donattık veya mümkün olan yerlerde güneş enerjisine geçtik. Yeni inşa edilen binalarda, enerji verimliliğine özel önem veriyoruz. Cuma hutbelerimizde ve yayınlarımızda çevre konusunu tekrar tekrar ele alıyoruz. Meselenin artık siyasete de ulaşmış olmasına ve siyasette bir fikir değişikliğinin gözlemlenmesine de sevindim. Bu da bana umut veriyor.

“AfD Öncesi Hiç Hoş Karşılanmayan Şeyler, Utanmadan ve Duyulabilir Bir Şekilde Konuşulur Oldu”

Umutlu olmak iyidir. Peki, sizi endişelendiren bir şey var mı?

AfD gibi ırkçı bir partinin Federal Meclis veya eyalet parlamentolarına daimi bir şekilde yerleşmeyi başarması beni endişelendiriyor. Tahminler, son seçim sonuçlarının bir istisna olmadığını veya merkez partilerinden bir kaçış anlamına gelmediğini gösterdi. Görülen o ki her 10 seçmenden biri, bu partiye oy vermiş. Mevcut durum, sadece parlamento yapısını değiştirmekle kalmıyor, aynı zamanda söylenebilecekleri de değiştiriyor. AfD’den öncesinde hiç hoş karşılanmayan pek çok şey, şimdi trende veya süpermarket kuyruğunda utanmadan ve duyulabilir bir şekilde konuşulur oldu. Bu aynı zamanda ahlaki bir çürümüşlüğü de beraberinde getiriyor. İnsan onuru ve insan hakları giderek daha fazla tartışılabilir ve göreceli hale geliyor. İster federal düzeyde ister eyalet düzeyindeki hükûmetler, bu değişimi bazen yavaşça, bazen ise hızlıca takip ediyor. Bu da beni çok endişelendiriyor.

Aşırı sağcılık konusunda göreve başlayacak federal hükûmetten ne gibi beklentileriniz var?

Federal hükûmetin her türlü ırkçılığa, her türlü önyargı suçlarına karşı her düzeyde kararlı adımlar atmasını bekliyorum. Aşırı sağcılıkla mücadele sivil toplumda olduğu kadar aslında kamu hizmetlerinde de olması gerekir. Artık, aşırı sağcıların polis teşkilatında, yargıda ve okullarda da olduğu bir sır değil. Çok fazla örnek var. Ama, maalesef, bu sorunlar küçümseniyor ve münferit vakalar olarak görülüyor. Artık bu sona ermeli. Zira, bu durum, yanlış insanları güçlendirirken, toplumu da zayıflatıyor. Bu sorun en birinci önceliğimiz olmalıdır. Çünkü, bir arada yaşamamızı ve demokrasi kültürümüzü tehdit ediyor.

“60 Yıldır Almanya’nın Gerçeğiyiz. Bunun Kabul Edilmesi Gerek”

Yeni hükûmetten İslam ile ilgili olarak ne bekliyorsunuz?

Devlet ve din ilişkileri genel olarak uzun süreden beri sınav noktasında. Özellikle sol siyasi yelpazede, Fransa’da olduğu gibi, laiklik yönünde güçlü bir eğilim var. Giderek artan dinî çoğulculuk ve kiliselerdeki krizler siyasetin işini zorlaştırıyor.

Bu bağlamda, dinin giderek daha fazla ferdî alana sıkıştırılması girişimlerine kararlılıkla karşı çıkmalıyız. Biz, Almanya olarak, Avrupa’nın diğer ülkeleri ile karşılaştırdığımızda, kendimize özgü, Almanyaya özgü olan ağır aksak bir din-devlet ayrımı geliştirdik. Sekülerizm, Almanya’da din karşıtı bir proje değildir. Bu yüzden de bu ülkede sekülerizm, dinin özel/kişisel alana çekilmesi anlamına gelmez. Din özgürlüğü, özellikle sesli ve görünür bir dinî hayat ve hatta kamu işlerine karışma anlamına da gelir. Herhangi bir amaç için dinî motivasyonla yapılacak siyasal faaliyetler bugün mümkündür. Bu konuya, daha geçenlerde Hristiyan demokratların din politikaları sözcüsü Hermann Gröhe açıkça vurgu yapmıştır. Ama maalesef şimdi, “siyasal İslam” yaftası adı altında, tam olarak bunu yasaklama girişimleri var.

Bana göre en önemli konu, elbette ki, İslamî cemaatlerin kamu hukuku kapsamında tanınmasıdır. Bu konuda Müslümanlara farklı davranılıyor ve Müslümanlar pek çok haktan mahrum bırakılıyor. Ama biz buradayız, biz Alman vatandaşıyız ve 60 yıldır Almanya’nın gerçeğiyiz. Bu gerçeğin, kabul edilmesi gerekir. Durumun bu olmasına rağmen siyasal partiler işi zorlaştırdıkları gibi konuyla alakasız gerekçelerle Müslümanların bu toplumla hukuki olarak da bütünleşmesini engelliyor. Hatta, iktidara gelmiş olan Yeşiller, bu konudaki genel geçer kuralları değiştiriyorlar ve son olarak Baden-Württemberg’de olduğu gibi, bir tür Alman Diyaneti olan devlet kurumları oluşturuyorlar. Burada paternal bir iktidar anlayışı (Alm. paternalistisches Machtverständnis) ortaya çıkıyor.

Tabii ki, burada da basit bir çözüm olmadığı benim için açık. Ancak ülkenin her yerinde statükoyu değiştirmek için samimi ve kapsamlı bir çaba görmüyorum.

Seçimlere yaklaşırken Müslüman seçmenlere ilave bir şey söylemek ister misiniz?

Mutlaka sandığa gidin, oyunuzu kullanın. Çünkü, seçimlerde sadece kullanılan oylar değil, kullanılmayan oylar da sayılıyor. İki şer arasından ehven-i şerri seçin.

Son olarak: Angela Merkel’i Federal Şansölye olarak nasıl hatırlayacaksınız?

Helmut Kohl‘u Solingen’deki cenaze törenine katılmayı reddetmesi sebebiyle ne kadar olumsuz hatırlasam da, Angela Merkel’i o kadar olumlu hatırlayacağım. Özellikle “Yapabiliriz!” (Alm. Wir schaffen das!) söylemi ile. Sayın Merkel bu söylemi ile bir insanlık haykırışı ortaya koymuştur. Bunu söyleyip yaptığı için çok eleştiri aldıysa da, zaman onun haklı olduğunu gösterecektir. Merkel, öylesine büyük bir iş gerçekleştirdi ki, popülizme yenik düşmeden ve siyasi hesapların gözetmeden bazı şeyleri becerebileceğimizi gösterdi. Elbette ki, kendisinden ara sıra da olsa, daha net bir tavır almasını ve konuşmasını isterdim. Yine de genel olarak söyleyecek olursam, sayın Merkel her yönüyle büyük bir Şansölye.

Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler