'FEMYSO'

Karalama Kampanyasının Hedefindeki Öğrenci Örgütü: FEMYSO

Avrupa'da faaliyet gösteren öğrenci ağı FEMYSO hakkında yürütülen karalama kampanyası ve sonuçları Batı'daki kurumsallaşmış İslamofobi'nin geldiği nokta ve toplumsal birliktelik için ne derece büyük bir tehdit olduğuna dair önemli ipuçları içeriyor.

FEMYSO, güçlü bir “örgüt” denilebilecek bir grup tarafından başlatılan, akla gelebilecek her türlü ahlaki ve hukuki sınırın çiğnendiği uluslararası bir kötüleme ve karalama kampanyasının hedefinde yer alan bir Müslüman öğrenci ve gençlik organizasyonu. İtham edildiği şey ise fazlasıyla tanıdık olan “terör örgütleriyle temasta olma suçu”.

Birçok kişi şu ana kadar okuduklarının Hollywood stüdyolarının derinliklerinde üretilen ve “Düşman Hattında” ya da “1 Numaralı Devlet Düşmanı” adıyla gösterime girecek ve uluslararası çapta gişe rekorları kırması beklenen bir filmin konusu olup olmadığını merak ediyor olabilir. Fakat öyle değil.

Bahsettiğimiz öğrenci organizasyonu, Forum of European Muslim Youth and Student Organisation (Avrupa Müslüman Gençlik ve Öğrenci Organizasyonu Forumu), kısa adıyla FEMYSO 21 Avrupa ülkesinden 31 üye kuruluşa sahip bir pan-Avrupa gençlik ve öğrenci ağıdır. Otuz yılı aşkın bir süredir faaliyet gösteren FEMYSO’nun çalışma alanları arasında Avrupa’daki Müslüman gençliğin taleplerinin Avrupa düzeyinde temsil edilmesi, Müslüman karşıtlığı ve ırkçılıkla mücadele ve bu konuda farkındalık oluşturmak için çeşitli eğitim ve kampanyaların düzenlenmesi gibi başlıklar yer alıyor.

Birçok kişi bunun ümit verici olduğunu düşünebilir ancak FEMYSO 4 yıldır çeşitli medya kuruluşları, gazeteciler ve akademisyenler tarafından Müslüman Kardeşler ile bağlantılı olmakla ve onlar tarafından finanse edilmekle suçlanıyor.

Ancak The New Yorker dergisinde nisan ayı başında yayınlanan “The Dirty Secrets of a Smear Campaign” (Bir Karalama Kampanyasının Kirli Sırları) başlıklı makale bunun aksini kanıtladı. David D. Kirkpatrick tarafından yazılan makale Hazim Nada ve onun karalama kampanyası öncesinde oldukça başarılı olan “Lord Energy” isimli hammadde ticareti şirketinin hikayesiyle başlıyor.

Bu durumda bir “temas/işbirlikçilik” (Alm. Kontaktschuld) suçu üretmek, Hazim Nada’nın Müslüman Kardeşler üyesi olan babası Youssef Nada aracılığıyla oldukça kolay oldu. Mısır kökenli olan Youssef, Mısır’da 1952 darbesi öncesindeki olaylara bir dahili olmamasına rağmen Müslüman Kardeşler hareketine üyeliği nedeniyle hayatının iki yılını hapiste geçirmiş. Daha sonra sürgüne gitmiş, ekonomik başarı elde etmiş ve hareketin bağışçısı ve destekçisi olmaya devam etmiş.

Siyasetle hiçbir ilgisi bulunmayan oğlu Hazim bu açıdan babasından çok farklıydı. Ancak bu kendisini “uluslararası ‘İslamcı’ terörü” desteklediği yönündeki suçlamalardan korumaya yetmedi. Bu iddialar Africa Intelligence gazetesi, gazeteci Sylvian Besson ve çalıştığı, Cenevre’de yayımlanan Le Temps gazetesi ve diğer medya kuruluşları tarafından, ayrıca Lord Energy’ye ilişkin bir Vikipedi kaydında dile getirildi.

Bankaların müşterilerini denetlemek için kullandığı veri tabanı World-Check’in, Hazim ve şirketini çıkan haberler üzerine “terör” risk kategorisine almasıyla Hazim’in hayatı farklı bir seyir aldı. World-Check bu kaydı daha sonra silmiş ve bir özür mektubu yayımlamış olsa da, Hazim’in tüm banka hesapları kapatıldı, finans kurumları onunla çalışmayı bıraktı ve Lord Energy şirketi sonunda iflas etti.

Karalama Kampanyasının Mimarı: Alp Services

Bu yaşananlar nedeniyle panik ataklar geçirmeye başlayan Hazim, karalama kampanyası öncesinde polisten yardım isteyecek, ancak polis tarafından paranoyak biri olarak damgalanacaktı. Hazim’in dosyasında Lord Energy ile ilgili belgeler için polise talepte bulunan “Alp Services” adlı Cenevre merkezli bir özel soruşturma şirketinin adına rastlandı. Bu şirket daha öncesinde birçok kez Lord Energy’ye “telefon şakaları” yaparak Hazim’in şirketi hakkında bilgi almaya çalışmıştı.

Mario Brero tarafından kurulan Alp Services, kuruluşlara, şirketlere ve kişilere yönelik casusluk faaliyetleri yürütmesiyle ve ayrıca yasa dışı elde edilen ve kısmen gerçek dışı ve iftira niteliğindeki bilgi ve suçlamaları yaymasıyla tanınıyor. Birçok kez yasaları ihlal ettiği kanıtlanmış olan şirket, dünya çapında aralarında oligarklar, politikacılar ve iş adamları da bulunan ve genellikle yasa dışı faaliyetlere karışan müşterilerine hizmet veriyor. Alp Services, uzmanlık alanını “saldırgan viral iletişim kampanyaları” düzenlemek olarak tanımlıyor.

Hazim, kendisi ve şirketi hakkında açıkça asılsız iddialar yayan Alp Services’e defalarca ulaşmaya ve bu faaliyetlerin hukuki sonuçlarını hatırlatmaya çalışmış ancak herhangi bir yanıt alamamıştı. Hazim bir gün, bir grup bilgisayar korsanından kendisine Alp Services’in dahili e-postaları ve verilerinin teklif edildiği şifreli bir mesaj almış.

Söz konusu mailler, Hazim’e yönelik ve iflasına yol açan karalama kampanyasını organize etmek ve yürütmek için Alp Services’in birileri tarafından tutulduğunu doğruluyordu. Bu karalama kampanyası kapsamında kendisi ve şirketi hakkında terör şüphesi uyandıran karalayıcı makaleler yayımlanması ve Vikipedi içeriği girilmesi de bulunuyordu. Karalama kampanyasının sonuçları Google aramalarında da kendini gösteriyordu. Arama çubuğuna Lord Energy yazıldığında, devamında hemen aranan bu ifadeyi “Müslüman Kardeşler” ve “terörizm” gibi kelimelerle tamamlama seçenekleri çıkıyordu.

Kampanyanın Arkasındaki Gerçek İsim Kim?

Bu olaylar neticesinde Alp Services’i bu karalama kampanyasını yürütmekle görevlendiren müşterinin kim olduğu sorusu ortaya çıktı. Kampanyanın arkasında Hazim’in ve birçok kişinin tahmin ettiği gibi sıradan bir rakip yoktu. Bu müşteri Birleşik Arap Emirlikleri (BAE)’nin Devlet Başkanı Şeyh Muhammed bin Zayed’di. Müslüman Kardeşler’e dost bir tutumu olan Katar’la yaşanan siyasi ve ideolojik rekabet ve BAE’nin kendi bölgesinde ve Avrupa’daki etkisini genişletme hedefi, şeyhin 1 milyon avronun üzerinde bir bütçeyle Alp Services’i görevlendirmesine ve PR’ın gücünden faydalanmak istemesine yol açmıştı.

Hazim, içinde Norveçli aşırı sağcı Anders Breivik’den kapsamlı alıntıların bulunduğu “Die Eroberung des Westens: Das geheime Projekt der Islamisten” (Batı’nın Fethi: İslamcıların Gizli Projesi) kitabının yazarı ve Le Temp için çalışan gazeteci Sylvain Besson aracılığı ile Alp Services’in radarına girmişti. Besson daha önce Hazim’in babası Youssef hakkında da yazmıştı. Müslüman Kardeşler hareketinin destekçisi olduğu söylenen Youssef’in iş ortağının, Youssef Himmat adındaki oğlu Lord Energy’de Hazim için çalışmıştı. Meselenin can alıcı noktası ise, o dönem Youssef Himmat’ın FEMYSO’nun başkanı olmasıydı. Böylece FEMYSO da Alp Services ve BAE’nin hedefi hâline geliyordu.

5 Milyon Avroluk İtibarsızlaştırma Kampanyası

İsviçre’de büyümüş olan ve artık organizasyonun başkanı olmayan Himmat, bu kampanya sonucunda yalnızca Lord Energy’deki yüksek kazançlı işini kaybetmekle kalmadı, aynı zamanda bankalar cari hesaplarını ve kredi kartlarını da iptal ettiği için bu durum onun yeni bir iş bulmasını da zorlaştırıyordu. Alp Services’in Hazim’in aleyhinde yürüttüğü ve toplam 5 milyon avroya mal olan itibarsızlaştırma kampanyasının araçlarından biri de Alp’in uydurduğu kurmaca Fransız gazeteci “Tanya Klein” idi. Klein, FEMYSO hakkında makaleler yayımlıyor ve organizasyonu Müslüman Kardeşler’in Avrupa’da terörist toplayan bir kolu olarak tanımlıyordu.

FEMYSO aleyhinde yürütülen ve Fransız gazetesi Mediapart tarafından elde edilen 78 bin gizli belgeyi kapsayan karalama kampanyası, temsilcilerin hiçbir diyalog fırsatı olmaksızın konuşma yapmaları planlanan etkinliklerden dışlanmaları ve gençlik panellerinden uzaklaştırılmalarının yanı sıra, başta Avrupa Komisyonu ve Avrupa Konseyi olmak üzere Avrupa kurumları tarafından organizasyona sansür uygulanmasına yol açtı. Bu ciddi iddialara rağmen birçok kişi FEMYSO ile dayanışma içinde olsa da, karalama kampanyasının organizasyonun değerli çalışmaları üzerindeki sonuçları çok ağır oldu.

18 farklı Avrupa ülkesinden yaklaşık bin kişiyi hedef alan bu kampanyada Alp Services için ücretli çalışan “gerçek” gazeteciler ve akademisyenler de görevlendirildi. George Washington Üniversitesi’nde aşırıcılık program direktörlüğü görevini yürüten Dr. Lorenzo G. Vidino da Alp’in istihdam ettiği bu akademisyenlerden biriydi.

Batı’nın İslamofobi Siparişçisi: Vidino

Aşırıcılık konusu üzerine çalışan ancak kendisi de aşırıcı görüşlere sahip olan Vidino, sahte bir akademik dil kisvesi altında yürütülen İslam düşmanlığına iyi bir örnek teşkil ediyor. Vidino, Batı’daki ılımlı Müslüman kuruluşların bile Müslümanları aşırıcılığa ve şiddete sürükleme potansiyeli olduğuna inanıyor. İslamofobi üzerine çalışan Bridge İnisiyatifi Vidino’yu; “çok sayıda İslamofobik düşünce kuruluşuyla temas hâlinde olan ve Müslüman Kardeşler hakkında komplo teorileri yayan biri” olarak tanımlıyor; bunlar Alp Services ve kurucusu Brero ile işbirliği için mükemmel nitelikler.

Irkçı politikalarıyla bilinen Avusturya İçişleri Bakanlığı, Vidino’nun bir raporuna dayanarak 2020 yılında Müslüman Kardeşler örgütüyle bağlantısı olduğundan şüphelenilen yaklaşık 70 kişi ve kuruluşa “Luxor Operasyonu” adı altında baskınlar düzenlemişti. Bir buçuk yılı aşkın süredir planlanan ve Viyana şehir merkezindeki terör saldırısından bir hafta sonra sözde “siyasal İslam” takipçilerine yönelik gerçekleştirilen operasyon, mahkeme tarafından hukuka aykırı bulunmuştu. Dolayısıyla bu hukuksuz operasyonun hedefinde olan hiç kimse tutuklanmamış ve herhangi bir suçtan mahkûm edilmemişti. Buna karşılık bu operasyon Avusturya devletine yaklaşık 60 bin avroya mal oldu.

Ana çalışma konuları arasında ırkçılık ve özellikle İslamofobi araştırmaları bulunan Avusturyalı siyaset bilimci Prof. Farid Hafez, bu ırkçı polis operasyonunun çok sayıdaki kurbanlarından biriydi. Hafez’e göre Vidino, “temasta olma”  suçlamasıyla (Alm. Kontaktschuld) sivil toplumda faaliyet gösteren birçok tanınmış Müslüman kuruluşu, onları doğrudan Müslüman Kardeşlere üye olmakla suçlamadan, dolaylı yollar üzerinden Müslüman Kardeşlerin destekçisi olarak gösteriyor.

Alp Services ile imzalanan sözleşme uyarınca Müslüman Kardeşler hakkında “ilginç bilgiler/söylentiler” sağlamakla görevlendirilen ve bu hizmeti karşılığında kendisine beş haneli bir ücret ödenen Vidino’nun listesinde yerel Alman siyasetçiler ve Müslümanlar Merkez Konseyi (Alm. Zentralrat der Muslime) üyeleri de yer alıyordu. Alman güvenlik yetkilileri tarafından Berlin’e davet edilen Vidino’nun beyanına göre, listedeki isimlerin birçoğu Federal İstihbarat Servisi (Alm. Bundesnachrichtendienst) ile yapılan görüşmeler sonucunda elde edilmişti.

Alp Services için çalıştığını açıkça kabul eden Vidino, sıklıkla özel şirketler için araştırma yaptığını açıklamış, bu araştırmanın da onun her zaman yaptığı gibi yürütüleceğini, bu durumda müşterinin kim olduğunun bir önemi olmadığını ifade etmişti. Tüm bu ifşalara rağmen Vidino’nun hiçbir sonuçla karşılaşmadan hâlâ Georgetown Üniversitesi’ndeki görevine ve sözde “araştırmalarına” devam etmesi dikkatlerden kaçmamalı.

Kurumsal İslamofobi Tehdidi

Alman haber dergisi Der Spiegel‘in ortaya çıkardığı Alp Services’in en büyük kampanyası olan Müslüman yardım kuruluşu Islamic Relief’e yönelik kampanyası ve Lorenzo Vidino’nun Alman kurum ve politikacılarıyla olan diğer bağlantılarına bu yazı bağlamında daha detaylı giremeyeceğim. Ancak Birleşik Arap Emirlikleri tarafından finanse edilen, Alp Services ve Mario Brero tarafından yürütülen ve medya tarafından “Abu Dhabi Secrets” (Tr. Abu Dabi Sırları)  olarak adlandırılan kapsamlı karalama kampanyasının bu küçük kesiti bile, Batı’daki köklü kurumsal İslamofobinin ve Müslüman karşıtı ırkçılığın ne kadar büyük bir tehdit oluşturduğunu gözler önüne seriyor. Anayasayı Koruma Dairesi’nin de kullandığı “siyasal İslam” gibi şüpheli terimlerin yaygın kullanımı veya Müslüman Kardeşler ile bağlantılı olarak “temas suçu” tezinin varlığı bu ırkçılığı açıkça ortaya koyuyor.

İspat etme sorumluluğu olmaksızın ortaya atılan temas veya işbirlikçilik suçuna dair söylentiler ve suçlamaların sadece dile getirilmesi bile kişilerin ve kuruluşların itibarsızlaştırılmasına, hukuka aykırı ve ırkçı polis baskınlarına maruz kalmalarına ve sonuçta özel ve mesleki hayatlarının mahvına yol açabiliyor. Bu noktada internetin etki gücü ve kullanıcıların dezenformasyon kampanyaları ve yalan haberleri fark edip bunlar karşısında sorumluluk bilinciyle hareket etmelerinin önemi daha iyi anlaşılıyor.

Müslüman organizasyonlar ve İslami dernekler söz konusu olduğunda, bunların sözümona yurt dışından yönlendirilmesi ve finansmanını sorun hâline getiren Avrupa ülkelerinin, Müslüman karşıtı ve “yurt dışından yönetilen” uluslararası bir kampanyanın, dolayısıyla da bu kampanyanın finansörü olan BAE’nin gönüllü birer aracı hâline gelmekte sorun görmemeleri ise ayrıca dikkat çekiyor.

Enise Yılmaz

Bochum Ruhr Üniversitesi’nde hukuk eğitimi gören Yılmaz, Perspektif’in yayın kurulu üyesidir.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler